"dile, ey kelebek!" /10

...seni
kaba kerevet üzerinde
sereserpe olmayı dilerken
duydum.

irkildim ...

...sen ki
akılların içine yüklenmekteydin
kendinden gelmeyen
kendine
laf ile bildirilen ile...

"ızdırâb" /9

kaldığında geride
mecalsizliğinle
gördün mü
aşkına
aşk diyebildiğin küheylânı...

yelelerinden tutup küheylânının
kanatsız uçarcasına
dalıverdin mi gazabına
aşk diyebildiğin ızdırabın...

"oğlum" /8

...seni
ellerimle
gözlerimin içinde
yüreğimin her yerinde
geleceklerin en güzeli
seninki olsun diye sevdim.

...derdim geçmişteyken
bendi
şimdi
sensin.

"sükût" /7

...sükûtu sevdim
kürre-i arzın her zerresinde
sükût ki işitemediğimdi...

göklerden
göklerin alt alta her kademesinden
indiğinde su,
toprağa niyetlenirken de
işitemediğimdi...

"gördüm" /6

...eğlendiler
alınlarında akan teri gördüm...

...gülüyorlardı
içlerinde akan kanı gördüm...

...ellerinden belliydi
sonradan ne düşünecekleri.
dillerinden akan irin
yarından sonra bilinecekti.
ağızlarından akacaktı salyalar
ihtiraslarına gem vuramadıklarında.

"kör rakkase" /5

...sardı göğü
sararmış rengiyle toprak,
kıvrılmış kanadıyla uçuyor
esrarengiz gözleriyle bir kör...

...var değil başında
varlığın tek tüylü başlığı,
kölelerin acılarıyla ağlıyor
çıplak ayaklı bir rakkase...

"hayat-memat" /4

çekti dediler
kürekleri ruhundan
zahir öyleydi
görmediler ki derûnî zelzeleyi...

hayat-memat dediler
canan can'ı alıp gidince
derd öyleydi
akledemediler ki kabiliyet-i lokman'ı...

"zaman-mekân" /3

çarşı pazar bir iklimdi
satabildikleri mi
alabildiklerim mi
bilemedim
bilemedim baktıklarımı....

"değdiler; eskidiler" /2

ucu mavi gökyüzü
az kuzgunî buludu
ne ki değdi dedi ruhum
ne ki değmedi
derdini derde veren çaresize
tüm yerdekiler ile
tüm göktekiler
değdiler...

"eski-yeni" /1

eski
nâdide bir yelek
bir kurdela mıydı kırmızısından
aklıma takıp kuşandığım,
hükmüne dair
hüküm mü koymuş kadı
içine bakıp, içime kandığım...

Dalgaların Sesi - Son Gün/ Sessizlik

Su, var olduğu günden bu yana, hiç bu kadar güzel görünmemişti belki...

Okyanus, derinliklerini apaçık seriveriyordu günün ışıklarıyla, göklerin yankısını sunarken...

Ve dalgındı dalgalar… hayrandı kadın... suskundu erkek...

Ve dar kalınan her kıyı gibi oluvermişti işte sonlu kıyısı okyanus'un...

Dalgaların Sesi - 30. Gün/ İki Ses

Dudakları, durulmuş su kadar sessizdi  genç kadının...

Genç adam, ona söylemek istediklerini söylemeyecekti.

Saçlarındaki ışıklar güneşten alınmış gibiydi... göz bebekleri de solgundu...

Ve seslerin aksi okyanustan döndü ansızın:

Dalgaların Sesi - 29. Gün/ İki Ses

Genç kadın, duru ve sevgi dolu bakışlarıyla aradı gözlerini genç adamın...

"Hiç,sana benzeyen birine rastlamadım!"dedi. "Seni tanımak....bir düşte yaşamak gibi..."

Genç adam irkildi... gülümsedi:

"Seni de!" dedi.

Dalgaların Sesi - 28. Gün/ İç Sesler

Saçlarının  rengine kanmamıştı genç kadının... gözlerinin de... düşüncelerinin ardsızlığına takılıvermişti yüreği...

Elleri ellerindeyken kendi kıyısında değildi okyanusun... hayâllerin içinde de değildi...

Yaşlı Bilge'nin sesinde buluyordu ruhunu... genç kadınsa eşlik ediyordu içine...

Dalgaların Sesi - 27. Gün/ Sessizlik

Buruk çay tadında yükseldi, yüreklerindeki heyecan... özlememişlerdi hiç, özlemin ilk anlamıyla...

Doydukları, duyduklarını anladıkları bu yerde  her şey aynıydı; kendilerinden başka...

Her zamanki gibi; dalgaların öyküsünü anlatıyordu, sonsuz kadar sesle okyanus...

Dalgaların Sesi - 26. Gün/ İç Ses

Hassastı... alınganlıktan çok daha önde, ötede... Anlam kattığı, anlamını kabullendiği kimliği doyasıya anlamak ve onunla anlaşmak isterdi...

Okyanus'un hayatla hemzemin oluşturduğu noktada yüklendiği koca yalnızlık, tükenmeyen uzun bir soluktu...

Tükenmesini istediği zamanlar da vardı... Paylaşmanın bir hedef olduğu zamanlar, artık eskisi kadar sıkça değildi...

Dalgaların Sesi - 25. Gün/ İç Ses

Genç kadın gerideki zamanı düşündü... eskidikçe heyecanını arttıran zamanı... gülümsedi; uzun süredir ilk kez...

Güzelliğini düşündü. Güzelliğin göreli mesafelerinde hep, güzel olduğuna inandığı güzelliklerini düşünürdü...

Her insan güzel değildi elbet... güzelliğin, iç ile bir olmaklığın en özlem duyulası nitelik olduğunu biliyordu...

Dalgaların Sesi - 24. Gün/ İç Ses

Rüzgarın hızıydı, yüreğinden geçip giderken üşüdüğünü hissettiren... Dalları kırık ağaçlar gibi, engelleyecek direnci de kalmamıştı sanki...

Yorgundu; neden yorulduğunu bile bilmeden... dalgaların duygulu çırpınışlarında bir yüz, karanlık göğü aydınlatmaya çalışıyor gibiydi...

Dalgaların Sesi - 23. Gün/ Sessiz Ses

Sevgiyle baktı genç adam; özlemişti onu...

Bu kıyı, uzun öykülerin sıcak yuvasıydı...

Islak ve tutkulu tüm duygular buradaydı; çıplak ve davetkâr...

Ve buraya hep gelecekti...

Dalgaların Sesi - 22. Gün/ İç Sesler

Tüm öykülerini düşündü genç adam... tuhaflaştı, irkildi ve yeniden düşündü...

Aklı başında olmak, ne derin görelilikler sunuyordu insana...

Sanatçı kimlikleri hatırladı; ne kadar zıt ve sıradışıydılar.. .insan göreliliklerine göre, normal değildiler...

Dalgaların Sesi - 21. Gün/ İç Sesler

Genç adam her anki gibi; düşünüyordu... onun hayatına gereğinden fazla yayıldığını... düşüncelerinde olması gerekenden daha uzun süre var kaldığını...

Huzursuz hissetmişti.. Bu okyanus, bu kıyı, bu gök, bu kuşlar ve bu dalgalar... İçlerindeki dalgalar... hayatın tüm dalgaları seslerden müteşekkil değildi sadece... ama sesler dikenleri de gülleri de anlatıyordu işte.

"Ben ona kendimi anlatırken, hiç sınırlandığımı hissetmedim." dedi seslice. "Sanırım zamanı sonsuz zannediyor..."

Dalgaların Sesi - 20. Gün/ İki Ses

Ne sevinç ne de hüzün... Ilık bir rüzgar sarıyordu, ufuklarını okyanusun...

Gök ne mavi ne de griydi o akşam... sıra dışı çok şey renk katıyordu göğe...

Raks eden heyecanlar, saklı duran çatışık fikirlerle gergef örüyordu şüphesiz... heyecanlar, umulmadık trenlere umulmadık yolcular bindirmekten hoşlanırlardı...

Dalgaların Sesi - 19. Gün/ İç Sesler

Ilık yağmur damlaları, yumuşak akışlarını hiç değiştirmeden dokunuyorlardı yüzüne, gözlerine, ellerine...

Çıplak ayaklarıyla koşuyordu kıyısında okyanusun; kolları yanlara açık, yüzü göğe dönüktü...

Hızlanıyordu giderek... daha sert çarpıyordu bedenine damlalar... bulanık gökyüzünde bir çift iri göz gülümseyerek bakıyordu ona... başka hiçbir zaman bakmadıkları gibi bakıyorlardı…

Dalgaların Sesi - 18. Gün/ İç Sesler

Ellerine bakıyordu.. .daha dün, yumuşacık ve kirsizdi çocuk elleri... hiçbir yara izi yoktu cildinde...

Daha dün, yüreği çocukçaydı... yanar, soğur veya coşardı... daha dün, bir bilinmeyen kadar gizli ve garipti...

Genç adam, gülümsedi anlamsızca... ellerini sevdi, içi diye... geçmişi, hatırâları diye...

Dalgaların Sesi - 17. Gün/ İç Sesler


Sıkıca tutundu hayâllerine genç adam... sarıldı gerçeklerin alın yazısına...

Her şey beyninin içindeydi... anlamak değildi derdi... anlaşılmak da değil... Onu hiç tanımak istemiyordu... ya da sonunu bilmediği bir akıntıda bir dalga boyu yol olmak da değildi içindeki hayâl...

Dalgaların Sesi - 16. Gün/ İki Ses

Suskunluklarını bozmak istemediler... sımsıkı kenetlenen birer çift göz, ruhlarının dokunuşlarında somut olan tek şeydi...

Yürüdüler yönsüz, zamansız... yürüdüler, iklimlerin en güzeline; yüreklerine.

Geçmişlerini unutmamışlardı... geriden gelen tüm anılar, adım adım yüreklerinde büyüyen kayalıklara dönüşüyordu... erkek, serin sesiyle yakaladı gökte maziyi:

Dalgaların Sesi - 15. Gün/ Yaşlı Bilge'nin Sesi

Ayak bileklerine kadar sarıyordu okyanusun suyu.  Yürüyor ve düşünüyordu genç adam...

Öykülerinin yaşandığı ülke hiç olmamıştı, olmayacaktı... öyle bir iklim de... başkaca çok şey olmayacaktı...

Gök ve okyanus, ikisinin iklimleriyle iklimlenecek, doğa onların ruh durumlarıyla şekillenecekti... mekân hiç değişmeyecekti... sıradan ruhların sıkıldığı her an, aynılıklar sürecekti...

Dalgaların Sesi - 14. Gün/ İki Ses

Doğa'dan bıkılmazdı; bıkmayacaklardı... Genç kadın ve genç erkek gizemin büyüsüne doğada yakalanmışlardı... Yer küreye ait olup da doğanın içermediği nesne yoktu çünkü...

"Seni tanımak, bana mutluluk verdi." dedi genç kadın. "Mutluluklarıma katkını sanırım zamanla daha çok anlayacağım."

Genç adamın okyanustan yansıyan parıltıların aydınlattığı yüzü yumuşak ve ılık çizgilerle donandı bir anda...

Dalgaların Sesi - 13. Gün/ İki Ses

Kum ne sıcaktı ne de soğuk... okyanusa bakıyorlardı yan yana... okyanustan öteye...

"Öykülerin ilkini hatırlamıyorum!" dedi genç adam."Sonuncusunu da tahmin etmem olanaksız."

Issız yüzeyi hafifçe sallanıyordu, okyanusun... Gök alabildiğine açık ve teklifsizdi... Sevinç ışıltıları ilk kez yansıtıyordu okyanus kuşlarının sesini... Onlar hiç anılmamışlardı... hiç bilinmemişlerdi...

Dalgaların Sesi - 12. Gün/ İki Ses

Başını kaldırdı... uzunca baktı, göz bebeklerine kadının...

Bu kadar zaman, salınarak geçip gitmemişti mutlaka zaman... hatırâların arasında kalan sanal izleri, sesleri buluverdi karşısında... kısa hatıralar, saklı geçmişlerden uzak ve olabildikleri kadar azdı...

Geldiği zamanı hatırladı genç adam; gidişinden pek farklı olmadığını düşündü, gelişinin... Anlıyordu artık; olmasını istedikleri olmamıştı ve olmayacaktı da... Bıraktığı iz, su yüzeyindeki tüm izler gibiydi... Yoktu ve gereksizdi.

Dalgaların Sesi - 11. Gün/ İç Sesler

Okyanus durgundu, bir atlas kadar sade ve kımıltısız... ve gök alabildiğine sessiz; ayrımcı ve uzak... pırıl pırıl mavi...

Hüzünlerin meltemle girdiği alışveriş, uçsuz bucaksız durgunluğu ayaklandırıyordu, içinde... Bakışlarında sonsuz anlamlar vardı genç adamın... Öyle sanıyordu; ne yapması gerektiğini bilmiyordu açıkça...

Dalgaların Sesi - 10. Gün/ İki Ses

Genç kadın, ayrık demlerin teras katına çıkmış oradan bakıyordu...okyanus dalgalıydı bu kez; kanatlarını savuruyor, kıyıdaki iki insanın ıslatıyordu.

"Anlamıyorum; anlattıklarınızın sizi ayrıcalıklı kıldığını zannediyorsunuz siz!"

Genç kadının sesindeki sertliği ve uzaklaşma hissini, yargılayıcı, yadırgayıcı bir anlamsızlık üretmeye hazır olduğunun farkındaydı genç adam... sakince dizdi harflerini kumların üzerine:

Dalgaların Sesi - 9. Gün/ İç Sesler

Okyanus kıyısından uzaklaşmak istedi biraz...

Su ve gökyüzü, gözlerindeki duruluğu bembeyaz sayfaya dönüştürmüştü... diğer renkleri özlediğini anladı, genç adam... Yaşlı Bilge'yi anlayıp anlayamadığından emin değildi; ama diğer renkleri  ve özlemeyi hatırlamıştı...

Okyanus kıyısında daralan seslerin, okyanusun dışına itilen benzersiz düşünceleri doğurduğunu görüyordu.

Dalgaların Sesi - 8. Gün/ İki Ses

Gözlerini uzaklara, okyanusun ufuklarına dikerek sustu genç adam... Genç kadına bakmadan, kendi kendine konuşur gibi süzüldü sözcükler dudaklarından:

"Zamanın hızını anlamak, ömrün sonuna yakınken imkânlıymış!" derdi Yaşlı Bilge. "Onu hep dinledim... söylediklerini uygulamak elbette mümkün değildi ve elbette o söylemediklerini yaşamıştı... Bize artabıraktığı, söyledikleriydi... Ona hiç kızamadım; kızmak isterdim oysa... Darılmak, sonra barışmak; doğruyu ya da yanlışı düşünmeden, onun engin yüreğinde başıboş ve umursamaz kalmak... Ne hoş ve ne tatlı bir özlemdi benim için... Ne yazık ki, bana neyi özlemem gerektiğini öğretmemişti... Özlemleri karıştırıp dur, demişti bir gün... Neyi özlemen gerektiğine karar verdiğinde beni anlayacaksın!"

Dalgaların Sesi - 7. Gün/ İç Sesler

Gün ağarıyordu... yalın ayak-çıplak yürek koşuyordu okyanusun kıyısında...

Alev almış yüreğinin, tutunulacak ufuklara uzanması muhteşemdi... Beyninde bir kasırga; üst üste hiçbir hatıra bırakmıyordu, hiçbir nefes sarkıtmıyordu geriye...

Düşlerindeki aymazlık, korlaştırmıştı yüreğini... Gül kurusu özlemler, alıvermişti ruhunu avuçları arasına... kıskıvraktı; içinde... içindekilere karşı, çaresiz... koşuyordu...

Dalgaların Sesi - 6. Gün/ Tek Ses

Genç adam, parıltılı sözcüklerle örüyordu yanılgıların doğasını ve sağaltıyordu kendince dışı ve içi:

"Bir iklim böyle sona erer... Her varlık ayrımındadır sonun... Ancak parça varlıklar, tümleşmeyi beklerken, sonu gözleyemezler hiç..."Yağmur beklenince yağmazmış!” derdi Yaşlı Bilge...  Haklıydı belki de; toprak yağmurla tümleşirdi... Ve en çok toprak ayrımında değildi sonun... O hep ürettikleriyle tümleşmeyi bekler.... Toprak parça parçadır, yer yuvarlağındaki her şeyle... tümleşince; sonu anlayacaktır mutlaka... Ve siz güçlü prenses; tüm değilsiniz içinizde..."

Dalgaların Sesi - 5. Gün/ İki Ses

Gök bulanıktı açıkça; gergindi sinirleri...

Okyanus durgun ve genişti; bekliyordu göğün patlayışlarını...

"Hızlandırdım kendimce, sonu!" dedi genç adam. "Sanırım doğru olmayanı yaptım... doğru olmayanı seçtim… bu seçimimi terk etme şansımı denemeliyim!"

Kadın sessizdi yine... ilgisizdi... umarsızdı.

Dalgaların Sesi - 4. Gün/ İki Ses

Sorguların amansız savaşında belirsiz bir yer, belirsiz bir iklim...

Güvensizlik alabildiğine yoğun, tereddütler ve olasılık arayışları bitmezcesine sonsuz... erkek sakin ve durgun:

"Bu yaşta olmak benim isteğim değildi!" dedi. Bu yaşta bu kadar çok şeyi düşünmek de benim isteğim değil… Söylediğim yaştayım ben... Yaşıma sığmadığımı biliyorum ve hiçbir yaşımda da sığmadım yaşıma... Yaşıtlarımın yetişmesini beklemekten başka bir şey yapamadım ben... Bu mümkün olmadı hiç... yetişmediler, yetişemediler!"

Dalgaların Sesi - 3. Gün/ Üç Ses

Öğütler akıyordu yüreklerine...

Genç kadın ve genç erkek uysal bakışlarını, kum tanelerinin boşluklarına dikmişlerdi; o yaşlı bilgeyi dinliyorlardı okyanus kıyısında...

Yıldızlar tüm güçleriyle parlıyorlardı; ay'a inat... İnce bir okyanus meltemi, dokunuyordu gecenin gözlerine… Yaşlı bilge'nin ipek sesi dokuna dokuna atlaslaşıyordu kulaklarında...

Dalgaların Sesi - 2. Gün/ İç Sesler

Minik titreşimlerin ıslak yamaçları, güneşin billurlaştığı ışık dansının sonsuz pisti gibiydi; parıldıyordu okyanus, ayrıntıları sonsuzlaşan minik dalgalarıyla...

Sabahın beyaz kokusu, ince bir meltemin okşayışlarıyla ve daha bir ayrıcalıkla doluyordu içine... O gün iyi bir gündü... Kum parçacıklarının sarıp sarmaladığı ayakları çıplaktı...

Ancak o gün, içinde iki ses çatışıyordu... İyi ses etkindi hep...

Dalgaların Sesi - 1. Gün/ İki Ses

Sular dalgalıydı.

Ve okyanus, gökyüzünün gri'sini ödünç almıştı o gün. Su zerreleri acımasızca akıyordu gökten. Bulutlar öfkeli; doğa usulca hüzünlü.

İçindeki acının resmi vardı, yüzünde genç adamın. Sessizce genç kadına baktı. Bakışlarında yüzyılların hüznü kaynaşıyordu, konuşamıyordu... Konuşmak istemiyordu belki de... onu üzmek ya da kırmak, düşüncelerinin tam ortasında tek başına bırakmak değildi içinden geçenler. Var oldukça onu daha çok üzebileceğini biliyordu aslında; anlatamıyordu, konuşamıyordu.

Kaygusuz Dem' den...

Bir bebe'nin gülüşü... dokunulan yanağındaki pürüzsüz duygu... gözlerinin derinliklerinde ulaşılan kaygısız huzur... körpe ve çiğ damlası kadar duru nâzenin bakışlar...

İyilik edilgenliğindeki mûnis insanlar ile iyilik etkenliğindeki kişisel mutluluk... ruhlarda kavuşan sırlarüstü, kadim yeknesaklık...

İnsan'a dair en güzel bestelerin bile yanısatmadığı, duyguların tamamını unutturan her güzel şey, "Kaygusuz Dem"in içinde olacaktır...


Seçkin Deniz, 07.02.2003

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 36

Duru Demler 36


İki gözün gördüğü, iki kişinin gördüğü ile aynı değildi...

İki ayrı insan aynı kevgire bakıyordu... hayat bir kevgirdi ve hayat deliklerinden düşüp giden her şey, kendi önceliklerine göre gidiyordu...

Dişi bedenin gözleri, erkek bedenin gözlerinden daha farklı görüyordu muhakkak...

İnsan hep aynısını görmek üzere yaratılmıştı... ama aynısını algılamamalıydı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 35

 Duru Demler 35


At arabasının uzun ön çubukları, otomobilin motor kapağına vurur dururken, atın ön ayakları, arka ayaklarıyla aynı çembere sıkışmıştı...

Atın arabası, gelirken kazandığı ivmeyle atı ileri doğru ittikçe, at, otomobilin sağ ön kısmında göğsüyle dengelenmeye çalışıyordu... bir kaç kez yaşandı gelgit... otomobil çarpışmanın etkisiyle değil, şoförün fren baskısıyla durmuştu...

Her şey durulduğunda şoför atın ve sürücüsünün gözlerindeki binlerce yıllık acının izlerine dalmıştı... yoksulluğun yalvaran gözleriydi bunlar ve at topallıyordu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 34

Duru Demler 34


Sarıya yakın/kumral saçların çevrelediği bebek yüzde pırıl pırıl parlayan göz bebeklerindeki meraklı şualar...

Şuaların sahibi bebek... doyurulmasa doyamayacak olan o... giydirilmese giyemeyecek olan ve temizlenemeyecek olan da o...

Gülün/gülünün etrafında tükenmeyen dolanışlarında sevginin... bıkmaz, vazgeçmez; sevimli beklentileriyle yakınlaşınca anne-babaya...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 33

Duru Demler 33


Gözleri pırıl pırıl... merak dolu... tanışacağı arkadaşları gözlemekte...

İlk günü okullu hayatında bir'den önceki ilk sınıfta... daha sınıfta değil... devletin okul bahçesininin tam orta yerinde... anne-babası yanında...

İyi yetişen bir çocuktu, geleceğin başlayacağı bu yerde...

Hayattı bu, daha başladığı yerlerin birinde; anne-babada sorular vardı ardı arkası kesilmeyen...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 32

 Duru Demler 32


Bir genç kız daha... babasıyla yanyana oturmuş, kısa eteğiyle bacakları kasıklarına yakın yere kadar görünmekte ve oturma bendiyle kompozisyonun tamamlanmış şımarık parçası olan terliksi ayakkabıların aşağı sarkan topukları gözleniyor...

Genç kız çok güzel ve kalifiye detayları var kişiliğinin... üstelik yüz hatlarındaki çekiciliğini babasından almadığı o kadar belli ki... babası emekli diplomat ve taze siyasetçi...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 31

Duru Demler 31


Bir genç kız... dimağında henüz yirmi dünya yılını taşıdığı apaçıkken... gözleri mahzun ve dipsiz kuyu renginde... uykudan tadalamamış ruhuna iniveren zifiri karanlığı neye borçlu olduğunu bile bilmiyordu...

O son yüzyılın gençlerinden biriydi yalnızca; felsefenin ve iki yüz yıllık toplumsal aşağılık duygusunun etkisiyle mutsuz ve umutsuzdu...

Batılı figürlerin morlaştırdığı ufku, düşüncelerinin insan ruhunun belirsiz mekanlarında duraklamasından etkilenmişti... olumsuzdu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 30

Duru Demler 30


Dağlara giden tali yolu seçmek, daha geniş bir zamanı beklemeyi gerektiriyordu... uzun uzak yeşil renklilerin nefeslere ilaç olan havasında, kuş cıvıltılarıyla çocuk sesleri tam bir huzur serüveni elde ettirecekti kuşkusuz...

İnsanoğlunun sürekli barınak bildiği, ruhunda biriken kirleri saklamak ya da onlardan arınmayı düşlemek için kaçtıkları başka neresi vardı ki?...

Ellerinde yücelttiği, zekâsıyla ulaşılmazlaştırdığı her kendi eseri, boğuyordu insanoğlunu... ulaşılır olduğu kanıtlandığında kaçtığı kendi... kendisiyle birleştirdiği diğer kendileri ne kadar acımasızlaşıyorlardı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 29

Duru Demler 29


İkinci Mahmut... türbesinde uyuyor; yaptığı yenilikler kendinden yüzlerce yıl uzakta ve unutulmuşken...

Yanında ,tüm saray efradından çeşit çeşit mezarı olan çeşit çeşit uyuyanlar... ruhlarına yolculuğa çıkan bir ilaç; fatiha...

Ve türbeden dışarıya doğru ilerleyen adımlar... Muallim Naci, Ziya Gökalp ve Şeyh Bedreddin...sonra ...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 28

Duru Demler 28


Gözleri karşı kıyıların yakınlığını gördü uzaktan...

Yukarıdan bakarken boğaza, gerçekte çok yoğun olamayacağını düşündüğü boğaz, sabahın sakinliğindeydi... bir vapur yaklaşıyordu harem'e... gözleri mavi suyun sadeliğinde dinlendi sabah sabah...

İnsan sıklığının en göze batan yeriydi ülkede, İstanbul...

Her devenin hörgücü kadar eğri, kıl inceliğinde zerâfet, dürüstçe yürüyen kuzu kadar, kurtların da yemlendiği yerdi...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 27

Duru Demler 27


Her aşkın gerisinde kalan şeyler unutulur muydu?...

Gerisinin az ilerisi olmayan her şey gibi değildir aşk... çünkü yoktur... ama nedense aşk sanılan her şeyin gerisinde kalan şeyler daha geç unutulur...

Mahzun ve nâzenin bir çehre ile insanların gözlerine yansıyan her resimde, görülen şey aşk değildir...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 26

Duru Demler 26


"Eğer, sen şeftalini bitirirsen kardeşinden daha akıllı olacaksın!" dedi baba, "...bak o bitirdi!"

Minik yüzün minik kıvrımları biten beş yaşın sevimliliğinde karıştılar...

O bugün doğmuştu...

"Ben de bitireceğim!", diye bağırdı...

Baba gülümsedi pişkince...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 25

Duru Demler 25


Gözlerde yağmur yüklü bulutların hüznünü görmedin...

Soğuk ve katı iskandinav rüzgarlarını da... çağlardan artakalan kitapların taşıdıklarını da...

Bilgelerin, bilimadamları ile ayrıldıkları yerdeki kasırgayı da görmedin...

Akışkan gözyaşlarının sesini de duymadın... her an çekip gidecekmiş gibi duran bakışların içindeki derinliğin nefesini de... bir softa ile bir iyi akıllı insanın çatışan düşüncelerini de duymadın...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 24

Duru Demler 24


"İyi akıl, kötü akıldan kaçarmış", der eskiler...

İyi/kötü akıl var mıdır?.. aklın sıfatları insan sıfatları gibi değerlenir mi?...

Elbette hayır!

Eskilerin, insan ruhuna biçtikleri her kılıf, insan davranışlarında yüklendikleri her isim, akla atfedilir... bu itibarla, akla dair her şey, aynı zamanda insana dair olandır...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 23

Duru Demler 23


Göz bebeklerinden uzağa, az uzağa gönderdiği tebessümün belki de anlaşılmamış olan her şeyi silmesini istemişti genç kadın...

Tanışıklığın gözle görülür olanına baktığı zaman, gözle bilinmeyenin akla yüklediklerine duygu katmaya başlamış olmaktı belki bu...

İlerledi kadın ve erkeğin eliyle buluştu eli ;tokalaştılar... az sonra masanın karşılıklı yerlerinde duraklamış dimağlarından aşağı merak ile birlikte, ılık süt tadında bir akış başlamıştı... hızlı ve sabırsız, zamanla bacak yarıştıran bir akıştı bu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 22

Duru Demler 22


Yıl, öküzün insandan daha değerli olduğu yıldı...

Su, insan eliyle yol değiştirmediği zamanda akıyordu... makineler yoktu... insanlar da yoktu, çokça...

Bilişimden iletişime ,herhangi bir şeyden daha az şeyler varken, öküz insandan daha değerliydi...

Binlerce dönümlük tarlaların, sabahın gelmesine saatler kala, uykusu az, bedeni yorgun değeri düşük insanlar tarafından rahatsız edileceği vakitlerdi...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 21

Duru Demler 21


Her köşenin ardında bir yığın atılmış eski elbezleri...

Her elbezinin yıpranmış, örselenmiş, rengi geçmiş dokumasında bir sürü hatırâ var... hatırâların herhangi bir yerinden tutup ayağa kaldırsanız, ne öyküler göreceksiniz, bilir misiniz?...

Hangi ulu hünkârın hizmetinden, hangi bedevinin alınterine bulaştıklarını düşünseniz... hangi kadının ellerinden uzanmıştır elbezine, herhangi bir düzenin artıkları?...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 20

Duru Demler 20


İnce, taptaze bir ses, bir metal direğin tepesinde asılı, sırt sırta duran irice kepçe büyüklüğündeki üç hoparlörden fırlayarak toprak damlı evlerin üzerinden dağlara doğru yankılanmaya gidiyordu... yankılanıyordu sevimlice... minik coşkuların dağların kabaran göğsünde defalarca yankılanacağını bilerek gidiyordu ses...

İrice kepçe büyüklüğündeki üç hoparlörden aşağı, metal direkten sarkınca aklın gözleri... aşağıya, direğin dibinden giriverdi merakın elleri... aşağıda, beton damın altında bir topluluk vardı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 19

Duru Demler 19


Gözlerini düşüncelerinin her yerinde gezdirmeye çalıştı...

Düşüncelerini göremedi; göz bebekleri anlamsız ve sonsuz bir boşluğa bakıyordu... görmüyordu düşüncelerini... göremezdi de...

Yapmaya çalıştığı şey imkânsız olandı... o bunu biliyordu açıkça...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 18

Duru Demler 18


Ruhunun en hassas, en derin kuytuluklarında birikmiş minik ışık tanelerini gördü... minik minik dokunuşlarla oynadı onlarla...

Gecikmiş sevgimsi sesleri, hoyrat ellerinde değildi zamanın...

Büyük bir evrenin büyük ovalarında gezinip durmanın ne hâller edeceğini hesap etmeye gerek kalmamıştı... dingin ve serindi bu demde...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 17

Duru Demler 17


Genişledi... kocaman oturaklı bir koltuk oldu göğsü... her aklı ereni-ermeyeni doldurdu yüreğine... onlara verdi akide şekerlerini...

Mektuplarını okuttu... acılarını dinledi... gözyaşlarını sildi elleriyle... umutsuzluklarına merhem çaldı...

Onları karşılıksız sevdi; kokladı ve duruladı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 16

Duru Demler 16


Oluverdi... göklerin ve yerin en derin ayrıntılarında... su ile su değişiverdi...

Bir yerlerde aktı gitti hayâlleri, su ile... su ile geldi hayat... göğün yere en yakın yerinde taşınamaz oldu su... yere; sevgililerin koynuna aktı hızlıca, bazen yumuşakça... buharlaştı güneşin gözleriyle... ayrılıverdi sevgili yer'den...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 15

 Duru Demler 15


Güneş ona ışığını/ısısını alnının perdelerini/kaşlarını sarsarak gönderiyordu ...

Genç adam, üzerindeki kahve-yeşil karmaşadaki kıyafetin içinde esirdi... ve alabildiğine uzağa uzanan toprak har yanısıtıyordu yüzüne... acıların harı, özlemin harı, esaretin harı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 13

Duru Demler 13


Kendi rüzgarının kendi kanatlarına vurduğu her çırpışta, bedeni usulca akıyordu havanın geniş kucağında... ufukların çizgi, aşağının yer, yukarının nefessizlik dolu göküstü olduğunu biliyordu...

Zaman kurgularından uzakta, her seferinde güçlendiğini hissettiği kendi kanat vuruşlarından hâz alıyordu bugün...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 14

Duru Demler 14


Geniş çenesi, alt ve üst parçaların ters yönlerde devinip durmasından kaynaklanan bir hareketlilik içindeydi... geviş getiriyordu... göz kapakları hafif yumuk, gözleri göğüs dibindeki yere mıhlıydı...

Dört bacağının üstünde, dizlerini bükerek oturuyordu... iki iri hörgücü vardı sırtında... deve kızgın çöl güneşinin dibinde, bir ağaç gölgesinde sessizdi... düşünüyordu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 12

Duru Demler 12


Uzun, uzak ve sâkin bir akşamüstü... dağların tepesinde asılı akşam güneşi... güneşi sarmalayan bulutlar gri ise de güneş kıpkırmızı... dağların arkasında kalan yere paralel aydınlık şeridi, az sonra olmayacakmış gibi parlak... ve yukarılarında göğün, sessizce ağırlaşan karanlık... bedenin hissettiği ise, serinlikti...

Çağlardan beri, doğa, güzellikleriyle resmedilir şiirlerde... insan aynı görüntülerle şımartır gelgeç duygusal anlarını ruhunun... başka görüntüler yokmuş gibi...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 11

Duru Demler 11


Göz kapakları yaklaştılar birbirine; alttakiler az yukarı, yukarıdakiler az aşağı yürüdüler... az kıllı tombul yanaklar, göbeğinden tutulup çekilen şişirilmiş balonlar gibi yanlara doğru genişlediler... dudaklar gerildi ve dişler önlerden uzattılar beyazlıklarını...

Genç adam gülümsüyordu... gözbebeklerinden yükselen sevgi ve saflıkla yoğun bileşik hoşluk, tanımlanamayan büyüklükte bir güçle yayılıyordu çevresine... dilinde sevgi, şefkat, merhamet ve az şımarık kendicelik vardı... o kendinde değildi, o anda... bebeğinden bahsediyordu... onu sevimlileştiren tek şey, bebeğinden ona yansıyan doğallığın saflığıydı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 10

Duru Demler 10


Sol kolunu bükmüştü... gözleri uzaklara bakıyordu... sağ kolu ileriye hamleye hazırdı... sağ avucu bir kaplan pençesi gibi yere paraleldi; hızla ilerledi ve kavradı yeri.. sol bacağı dümdüz, sağ bacağı ise kıvrılmıştı...

O muhteşem bedeni hızla sürünmeye başladı...

Minik bebek ilerliyordu; emeklemeden önceki öğretilmeden yapılan ilk şeylerden biriydi bu... ilerlemenin yolunu kendi bulmuştu... herhangi bir savaşçının uzun süren eğitimleri sonucu, sürünerek ilerlemeyi "öğrendiğini" unutmadan belirtmek gerekse idi, bebek bunu öğretilmeden mükemmel bir şekilde yapıyordu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 9

Duru Demler 9


Geçkin yaşı... orta yaşın üzerine kanat çırpan yüreği ile... inatçı, göründüğüyle apaçık ve her şeyi ile bilinen... eski ve bozuk bir ses çalgısının tellerinden üreyen uyumsuz gıcırtılar kadar tarumar sesi ve kırılgan kişiliği ile geçmiş zamanlarında "dev" gibi görünen hatıraları arasında...

Ikınıp duruyor besbelli...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 8

Duru Demler 8


Rengarenk ışıklar... çok yoğun bir gürültü... müzik... hep aynı rayları turlayan trenler, minik minik oynanacak arabalar, atlı-arabalı-dönme dolaplar... çarpışan arabalar ve içinde direksiyon tutan elleri, tertemiz meraklarıyla çocuklar...

Dünya atmosferinden teneffüs etmeye başladığı zamandan bu zamana, doğmaya kadar geçen süre hariç, yedi kocaman ay süresince öğrenmeye devam eden bir bebe'nin, durmaksızın sağa sola yönelen bakışlarındaki içtenlik görünüverdi her şeyin içinden...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 7

Duru Demler 7


Işık, perdelerin koyu rengine değmeden bulabildiği tüm renk boşluklarına ulaşıyordu... onları, renkleri var ve görünür kılıyordu...

Güneşin sıcak ve hoş dokunuşları tenlerinde yükseliveriyordu, insanların...

"Bahar güneşi'nin sevimli olmadığını söyleyecek olan lâl olur", derdi eskiler...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 6

Duru Demler 6



"Eğer, çekirgelerin sıçrayışlarındaki azamet görülebilecek olsaydı...siz..."

O sıçrarken, insanların ona "ne kadar dengesiz" olduğunu söylemelerine aldırsaydı...

Size göre dengeli, ama kendisine göre dengesiz bir sıçrayış yapacaktı o an...

Ve tüm hayatı altüst olacaktı...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 5

Duru Demler 5


Zamanın herhangi bir yerinde... ve herhangi bir köyden az biraz uzakta... her yer aydınlık ve her duvar yok... tertemiz hava... masmavi gök... ve sorunlar şehirde...

Tüm ellerin, bedenin aklında olduğu zamandı bu zaman... tüm ayakların taşlara basılırken bedene yüklediği kontrol zorlaması vardı tatlı tatlı... hafifçe sekerek yürütüyordu insanı taşlı toprak... az ötede minik bir çay... yanında çay içilesi bir çay gibi su, sesleriyle şenlendiriyordu kulaklarını... ağaçlar, kırık dallarıyla kurtulmuşlardı fırtınalardan... eski kırıklar bile o kadar doğaldı ki...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 4

Duru demler 4


Toz rengi bir gök... ıslak ve soğuk yanaklardan aşağı süzülen minik yağmur damlaları...

Genç adam, yirmi yıl önce yürüdüğü yollarda yeniden... aynı yerden, bilinçaltının emirleriyle ilerleyen bedeninden uzakta; yirmi yıl öncede yürüyen çocuktu... yüzünde masum bir gülücük, bakışlarında hülyâlı açılar... baktığı yerleri değil, çocuk gözlerinin gördüklerini görüyordu...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 3

Duru Demler 3


Sağa inen bir grup ve solda kaybolup giden tek tek uçları... kalanı, tamamen aşağıya doğru akan bir nehir gibi... saçları...

Güneş, kış serinliğiyle yaz aldatmacasında... bir yerde ikisi; kaldırımda ve ayaktalar...

Vakit, öğleden az sonra...

Uzanmış elleri baba'nın; simsiyah görümlülüğündeki saçlarına oğlunun...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 2

Duru  Demler 2


Arap ve Kot... iki sevimli köpek; boğuşuyor gibi yapıyorlar...

Arap, simsiyah ve uzun tüyleriyle epeyce yüksek yerden...

Kot, beyaz rengi ağırlıklı minik tüylü bir av köpeği...

Kot, Arap'tan dört yaş büyük; Arap'ı eğiten usta ve araptan kısa...

Yaşlı Bilge - Kaygusuz Dem/ Duru Demler 1

Duru Demler 1


Küçük, minyatür ellerinin kıvrımlarına baktın mı bebeğin?...

Baksaydın, o minik kıvrımlardaki kullanılmamışlığı görecektin...

İlgilen bir gün ve bak!...

Sonra gözlerine yoğunlaş; o bırakmayacaktır muhakkak...

Kendini düşün; çok önceleri sen iken sen... bebek iken sen.

O zamanki bakışlarınla bak anne-babana!...

Yaşlı Bilge'den "Hüzün"

 Hüzün
(ya da durgunluğumdaki zamansız misafir)


...bu hüzün... zamansız
giriverdi durgunluğuna duruşumun...
....
duruşum gerçekti
gerçekten uzak değilken şimdi...
şimdi; kim hangi yerde?
hangi nefes, hangi nehirde?
nehir; zamanda yitirilen düşler geçidi
hangi ses, hangi hevesti?
heves; ölülerinkiydi...
....
...bu hüzün... zamansız
giriverdi durgunluğuna duruşumun....


Yaşlı Bilge, 25/03/2002,  Saat: 21:33

Yaşlı Bilge'den "Pejmürde"

Pejmürde...


beyhude süslendin,
güneş uzağındaydı...
rengin hiç
yüreğin gibi olmaz
dilinse peltek
ve esrik ruhun...
neden süslendin pejmürde?


Yaşlı Bilge, 20/04/2002, Saat: 20:34

Yaşlı Bilge Teoremi'ne Şerh

Tarih : 11/01/2002  Saat: 21:01


Pozitif veya negatif figürler, bir düşüncenin normatif değerlerini yansıtır... ve muhakkak ki; her savunma statükoyu korumayı amaçlar....
Oysa statüko korunmaya çalışıldıkça, değişim geciken bir görünüme bürünür, ama durmaz...
Elbette tüm değişimler itirazlarla ortaya çıkmıştır...
Edebiyatın bilim olmadığını iddia etmek,onu aşağılamaktan çok yüceltmeyi amaçlamaktadır..
Edebiyat, her ne kadar sayılabilecek kuramlar içerse de, kendisine yüklenilen sosyal bilim işlevini yerine getirmemekte ısrar edecektir...
Edebiyat bilimden daha çok, sosyal hayatın içindedir...

Yaşlı Bilge Teoremi: Edebiyat Bilim Değildir

Tarih : 11/01/2002 Saat: 12:12

Yaşlı Bilge Teoremi: "Edebiyat bilim değildir."

İspat:

a- Bilimsellik:

Edebiyat'ın bilim olup olmadığına dair yapılmış araştırmaların varlığını düşünmeden; onları bilmeden düşünmek ve sonuçlar çıkarmak bir tercih sorunudur. Edebiyat'ın bilimsel niteliği olup olmadığını düşünürken, ona ait teoremlerin olamayacağını, edebiyata dair teoriler üretilemeyeceğini anlamış olmak gerekir...
Edebiyat birçok kritere göre değerlendirilebilir veya onu yeni bir değerlendirmeye tabii tutmak gereksiz olabilir... Ancak edebiyata hakkı olmayan yükleri taşıtmaya çalışmak, onu öz varlığından uzaklaştırmak demektir; onu kısırlaştırmak ve sınırlamak,hiçbir insana ait olan bir hak değildir.

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 41 (Geçici Çözümler)

Tarih: 05/07/2002 Saat: 16:00


Yaşadığınız her mekân, arzuladığınız ortam olmak durumunda değildir her zaman...
Uymak zorunda olduğunuz kurallar, sizi gereğinden fazla geriyor olabilir de...
Önemli görelilikler varken, değişim hakkınızı kullanmanız zorlaşıyorsa ve karşı durma refleksleriniz kontrol altına alınmışsa, çarpıklıkların tam ortasındasınız... ortasında bunalmaktasınız demektir...
Yapabileceğiniz en iyi şey, önemsemekten vazgeçmek.. .o an üzerinde yoğunlaştığınız tüm konuları, konuklarınızın sırtına yüklemek sizi rahatlatabilir...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 40 (Ölüm Sarmalı)

Tarih: 29/06/2002  Saat: 22:30


Bir ölüm, başka hayatları nasıl etkiler?...
Bir çocuğun, orta yaşlının ve yaşlının ölümü, yaşayanları hangi düşünce dinamiklerine taşır?...
Bir yaşlı ölürken, onun hayattaki tüm bedensel ve ruhsal tüm etkileri sağlamış olduğu düşünülür...
Onun ölümü, çok yoğun kayıp duyguları yaşatmaz... insana dair tüm duygular onun kişiliğinde artık son anlamını bulmuştur; ölüme hazırdır bu anlamda....
Bir orta yaşlının ölümü, etkileşim içinde olduğu olaylara göre değerlendirilir...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 39 (Tuhaf İlişkiler)

Tarih: 15/06/2002 Saat: 22:30

Sözleriniz zamanın içinde... zaman da sizin gözlerinizden yeterince saklı...
Başka sözcüklerin duygularından etkilenirsiniz... onlar o kadar yoğun yüklere sahiplerdir ki; tüm söylenmiş sözlerin bireysel anlamlarından uzak ve sadece size aittir...
Kızgınlıklarınız ya da sonraki heyecanlarınız bu sözcüklerin yıldızlarına bağlıdır... o yıldızlar,ğkralların falcılarına da hiç görünmezler...
Nasıl ve nereden geldikleri önemlidir; anlamı size özel olan sözcüklerin...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 38 (Tebessüm)

Tarih: 08.06.2002 Saat: 23:00


İnsan doğasına uygun olduğu hâlde, bebelerdeki oluşumu ve rüyalardaki gayr i ihtiyarîlik dışında ,tamamen irâdeye bağlı olan
bir mimik bileşimidir tebessüm.
Düşünceli, sessiz bir yüzde asla tebessüm olamaz...
Derinleşmiş çizgilerin koyu gölgelerinde aydınlığı yoktur, tebessümün...
Uyuyan, baygın olan ve ölen bir bedende ne kadar sabit ve ne kadar da iticidir insan yüzü...
Oysa ışıdıkça güzelleşir simânın çirkinlikleri... gözbebeklerinde irâdenin sevinci parıldar...
Kızıl, sarı, beyaz, siyah, bakır tüm yüz renkleri tebessümle aynı tonda görünür...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 37 (Geleceğin Çağırmadığı Tek Şey)

Tarih: 03/06/2002  Saat: 22:12


Geleceğin berrak ellerini teninde hissetmeye ne kadar meraklıdır insan?
Geleceğin, bilginin kollarına, kanatlarına sarılı çağrısı ne kadar cezbedici, değil mi?
Hayâllerin içine giren nefis ses figürlerinden oluşan çağrı...
Doğacak bir insan, büyüyecek bir çocuk, olgunlaşacak bir genç, yaşlanacak bir olgun, ölecek bir yaşlı, geleceğin büyülü çağrılarıyla planlar, şu anda ki davranışlarını...
Genlerine işlenen her ayrıntı, olabildiği kadar net bir güçle sıçrar zihin sahnesine... yıllar, ayrıntıların işlendiği gergefle belirginleşir...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 36 (Değişmek Zorundayız)

Tarih: 26/05/2002 Saat: 13:45


Ansızın gelmez davranışlarınızdaki tıkanıklık...
Hızla giden bir aracın, kendisine zayıf bağlarla bağlı tüm nesneleri, kendi rüzgarıyla koparıp atması gibi, siz de tıkanıklığa doğru ilerlerken sizi tıkanıklıktan uzaklaştırmaya çalışan tüm küçük nedenleri atarsınız ruhunuzdan...
Bu nedenler küçük olmasa bile, ruhunuzla olan bağlarının niteliği onları küçük kılmaya yetmektedir... onları önemsemediğiniz için" küçük" olarak algılarsınız...
Kendi ruhsal değişimleriniz süresince o kadar çok savurgan olursunuz ki; kısa duraklar da fark edersiniz ne kadar "iyi" değerleri yok ettiğinizi...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 35 (Ev; İçinizdekiler)

Tarih: 21/05/2002 Saat: 22:15


Düşlerinizin renklerini hatırlayınız; "ev"lenmeden önceki düşlerinizi...
Sâhip olma duygularınızın üzerine binâ ettiğiniz bireysel beklentiler ne de hoştu değil mi?
Gerçekte içinde sizden başka hiçkimsenin olmadığı evinizi tek başına düşlemiştiniz...
Bazen bir" arkadaş"la paylaşsanız bile; pancur renkleri ya da baca konulu kavgalarla...
Pancur renkleri çok önemli; inanamayacağınız kadar önemli.
Belki hayâllerinizin gerçekle olan ilgisinin en önemli ölçüsü...
 "İşte hayat bu!" sözcüklerini özlediğiniz güzel anlar için söylüyorsa dudaklarınız; başlangıçtaki her şey "tatlı hatırâlar"a dönüşmüş olacaktır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 34 (İlk İhânet)

Tarih: 12/05/2002 Saat: 21:00


Bebelerin, anne karnında varlıklarını sürdürebilmeleri bir "kordon"a bağlıdır...
O kordon var olduğu sürece, o minik canlı güvenliği konusunu pek fazla önemsemez...
Bu bir alışkanlığa dönüşür, bilinçaltında o bebenin... ve hayatı boyunca hep o "güven bağı"nı arar...
Dost edinme çabalarının altında yatan temel gerekçe, bence budur.
İlk ihanetlerin büyük şaşkınlıklarla karşılanması da, saf bakışların bebelikten kalma tepkilerindendir...
İlk korkular ve güvensizlik belirtileri de o andan sonra başlar...
Belki size ilk ihânet edeni hatırlamayacaksınız, ama size onun anneniz ya da babanız olduğunu hatırlatmamda bir sakınca yok...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 33 (Yapay/Sahte Davranışlar)

Tarih: 08/05/2002 Saat: 21:39


Size, soğuklaştığınızı hissettiğiniz davranışları sordular mı hiç?
Sormadılar tabi... sormak akıllarına gelmedi...
Birilerinden neden soğuduğunuzu onlar merak etmediler... bir nedenleri yoktu çünkü...
Amaçlarına ulaştıkları belliyken, bunu neden sorsunlar ki?...
Sonra siz, onlar için birebir fayda getiren "nesne" olmaktan çıktınız...
Bunda garip olan hiçbir şey yok... insan yerkürede var olduğundan beri, bu densizlik vardır.
Siz üzülmekle yetinir misiniz?... veya kendinizi sorgulamaya başlar mısınız?... neden ben?... neden böyle davranıyor?... der misiniz?...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 32 (Doğmak ve Üç Soru)

Tarih: 05/05/2002 Saat: 12:59


Size sormadılar,"doğmak ister misiniz?", diye...
Sorulamazdı... çünkü; varlık bilinciniz yoktu...
O olmayınca, karşı da bir muhatap bulunmayınca, önce o muhatabı oluşturmak gerekti...
Siz oluşmaya başladınız annelerinizin içinde... Sâhip olacağınız şekille birlikte, varlık bilincinizin altyapısı hazırlandı...
Siz, annenize ve babanıza asla bilemeyeceğiniz yüklerle ortalama dokuz aylık duygular yaşattınız...
Nihâyet, annenizin yeni üretilmiş bebeği, onun bedenini parçalayarak dünyaya geldi...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 31 (Denge)

Tarih: 02/05//2002  Saat: 17:36


Fikirleriniz ne kadar değerliyse, beyninizin içerdikleri o kadar değerlidir; bal küpü bal sızdırır...
Beyniniz mekaniktir...
Ruhunuzu unutmayınız ama...
Eğer onu beyninizin emrinde tutarsanız farklı, beyninizi ruhunuzun emrinde tutarsanız farklı siz olursunuz...
İkilemler de buradan doğar...
Duyguların hâkimiyeti ve mantığın esareti tutuyorsa sizi ayakta; tutunduklarınız yeterince sağ ve sağlam değildir...
Mantığın hâkimiyeti ve duyguların esaretiyse öndeki, yaşayacaklarınız yine aynıdır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 30 (Sürprizleri Yadırgamak)

Tarih: 02/05/2002 Saat: 18:25


Yaşlılarla gençler arasındaki en büyük fark, deneyimler ve bilgilerdir...
Akılla yaşı bağdaştırmak pek mümkün değil, ama yaşla bilgi pekala bağdaştırılabilir...
En güzeli akıl ve yaşın, gençlik ve yaşlılık arasındaki büyük farkı oluşturduğunu söylemek...
Yaşlılar için sürpriz olarak kabul edilebilecek çok az şey vardır...
Oysa, gençler için aynı ölçüde net konuşmak zordur...
Onlar sürprizleri çok severler...
Sanırım bu, onların tahmin etme yeterliliklerinin düzeyiyle dolaysız ilgilidir...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 29 (Yalnızlık; Değilse Ne?)

Tarih: 27/04/2002 Saat: 13:58


Usta işi bir yalandan bahsetmem gerek bu gün...
"Koca bir yalan" olan "yalnızlık"tan laflamak elzem...
Aklınızın ilk erdiği dönemlerde saçma olduğunuzu bilmeden, akıntısına kapıldığınız yalnızlık türküsünü hatırlatmak istedim...
Unuttuğunuzu sanmıyorum ama... yine de söyleşimi böyle sürdürmek istedim...
Yalnız olduğunuzu ne zamandan beri hatırlıyorsunuz?
Yalnız sandığınız anda kendinizi, yalnız olmadığınızı fark ediyor musunuz?

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 28 (Korkularınız Neden Ayaklanır?)

Tarih: 17/02/2002 Saat: 18:25

Bilginin serüvenini merak etmeyiniz... bildikçe ağına düşersiniz farkında olmanın...
Yaşadıklarınızı anlamlı kılmak, farkında olmakla mümkün oysa....
Siz yine merak etmeyiniz; farkında olmak, korkularınızı ayaklandırır...
Olayların akışındaki bilinmez adımları tahmin etme becerinizin gelişmesi, sizi sürprize aşinâ kılar ve etkilenmezsiniz...
Duygularınızın gelişeceği yönü bilmeniz de pek fazla mutluluk verici değildir...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 27 (Kararlar; Planlı Gösteriler)

Tarih: 22/04/2002 Saat: 16:06


Ne beklemiştiniz hayattan?
Tutunduğunuz derme çatma kurallarınızın daima-her zaman var kalacağını mı zannettiniz?...
Güçlü bir fırtınanın savuramayacağı bir gökdelen kadar yüce ve sağlam mıydınız?...
Sahi, o gökdeleni ne kadar iri, ne kadar çabuk, ne kadar katlı yapabildiniz öyle?...
Size imrenmemek elde değil...
Peki o hâlde şu anda neden yıkıksınız; bir harâbe kadar sessiz ve bitmiş, duygusal bir öykü kadar hazin?...
Sizleri anlamam, sizlere yardımcı olmam demek değildir; umutlanmayın...
Sizleri uyarmak da işim değil...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 26 (Geleceği Beklemek)

Tarih: 18/04/2002 Saat: 17:09


Dün, önceki gün ve daha önceleri... hep sonraki günleri tasarlamaktan başka ne yaptık ki?..
Bugünlerde varken bile, öncekilerle sonrakileri yaşamıyor muyuz?...
Yok saydığımız bugün, hiçbir zaman yarını varlaştıramaz ki...
Hüzünlerinizin sizi beklediği yer daima geçmişinizdir...uğramayınca hüzünlenmeyeceksiniz; kahırlarınız dirilmeyecek kısa zaman aralıkları için... ruhunuz, yalnızlık postuna sarınıp dilenmeyecek sevinçleri... sağlıcakla kalacaksınız derinliklerinde sevinçlerin...
Ama o hâfıza olmasa...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 25 (Özgürlük Sıradan Değildir)

Tarih: 12/04/2002 Saat: 23:00


En gerekli zamanlarınızı özgürlük adına yok ettiğinizi söylemeniz, bir vicdan tesellisi değilse nedir?...
Ardınızda bıraktığınız her şey, eğer eksikliklerle doluysa ve siz bunu henüz fark ediyorsanız, oturup ağlamanız gayet olağan... ama bir sonuç değil....
Bitmiş değilsiniz zira... yaklaşık değerleriniz,bu toplumun reddettiğiniz değerlerine aykırı geliyorsa, mutlaka ama mutlaka tıkanacağınızı bilmeniz gerekirdi...
Tıkanmadıysanız, tıkanacağınızı söylemek sizi üzmemeli...
Oysa hiçbir şey için geç kalmış değildir insan; yaşamaktaysa eğer...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 24 (Bilmek mi, Bilmemek mi?)

Tarih: 11/04/2002 Saat: 22:22


Dudaklarınızı biraz dikkatli kullanmalısınız... içinizden yükselerek dudaklarınıza kadar gelen ses, inanamayacağınız kadar çok şey anlatacak olur belki...
Bildiklerinizi sınırlamanız gerektiğini öğrettiler size... susma, dinleme ve yersiz-zamansız konuşmama konusunda o kadar koşullandırıldınız ki; konuşmamayı saygın bulmaya başladınız...
Dudaklarınızı o kadar kontrollü kullanıyorsunuz ki; onlar,yemek-içmek dışındaki uğraşılarından başka bir görevleri olduğunu hatırlamıyorlar...
Bildiklerinizi anlatmanız yasaklandı....

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 23 (Sessizliğin Sesi Sizsiniz)

Tarih : 02/04/2002 Saat: 22:21


Anlamsızlıkları düşünmek, anlamlı olanları ayırdetmemizde "iyi" bir yol mu sizce?
Düşünürken, yaptıklarımızın hangi sıfatlarla belirginleşeceğini tartışır mısınız kendinizle?
Burada ya da başka bir yerde, sosyal statünüz ve ya rolleriniz gereği yansıttığınız tüm kontrollü-kontrolsüz davranışlarınız, sizin için ne kadar anlamlı?...
Siz bu anlamları "amaçlayarak" elde ettiğinize emin misiniz?...
Emin olduğunuzu sanmıyorum... Çünkü; birçoğunuz korktunuz...
Diledikleriniz ya da amaçladıklarınız değildi, hayatınızın içinde var kalanlar... size "sus payı" verilmeliydi mutlaka...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 22 (Rüyâlar; Soyut İşlem Alanları)

Tarih : 30/03/2002 Saat: 21:17


Ölülerin yok olduklarını düşündüyseniz, beni iyi dinlemeniz gerek... onlar yok olmadılar...
Siz de o yok olanlar sınıfından olmayacaksınız...
Onların yok olduklarını düşünüyorsanız; yaşamadıklarını da düşünmek zorundasınız...
Gelecekte sizi yaşamamışçasına yok sayanlar olacaktır; sizin şu anda yaptıklarınızı yapacaklar, onlar da...
Düşünsenize; bir zamanlar var olan siz, var olduğunuzu kanıtlamaya çalışacaktınız...
Öyleyse gelin; ölülerin yok olduklarını düşünmekten vazgeçelim ve zaman içinde gezgin bir "düşün zevzeği" olmayalım...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 21 (Tecrübe; Satın Alınamayan Güç)

Tarih : 24/03/2002  Saat: 20:46


Bilirsiniz; okuduklarınız ya da yaşadıklarınız, size deneyimleriniz arasında karşılaştırma yapma-iletişim kurdurma konusunda olağanüstü yardımda bulunurlar...
Deneyimlemediğiniz diğer olaylar için hazır hissedersiniz kendinizi...
Elbette, her olay için deneyimin "şart" olduğu gerçeğini unutursunuz...
Bir gün, olmamışlar oluverirler; siz hazırsınız kendinizce...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 20 (Dünya, Öküzler ve Öküzlerin Boynuzları)

Tarih : 21/03/2002  Saat: 12:42


Bilgi notu: "Öküzler, sorunlarının %90 nını boynuzlarıyla çözümlerler... hatta boynuzlarıyla kaşınırken, canlarını yaktıklarını bile fark etmezler."

Gerçekte bu bilimsel bir kuramdır ve kanıtlanması da inanılmayacak kadar basittir..
Elbette fiziksel ya da astronomik bir kanıt aramanız anlamsız... Dilerseniz; sosyolojik gerçekler ve tarihle bunu kanıtlayabilir, bireysel psikoloji ile toplum psikolojisini harmanlayarak ayrıntılı deliller bulabilirsiniz...
Siyaset tarihi ya da eğitim tarihi, meslek gruplarının ayrıntılı geçmişleri ve aile içi yaşanmışlar-yaşananlar-yaşanacaklar, öküzlerin boynuzlarının üzerinde yaşayan dünyanın külli özgeçmişini ve geleceğini anlatmaktadır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 19 (Rölatif Nesneler)

Tarih : 13/03/2002 Saat: 13:40


Bana, insan üretimi öyle nesnelerden bahsediniz ki; asla izafi/rölatif olmasınlar...
İnsanlara ait toplam zekâ ve bilgiyi derleyin.... ve ondan rölatif olmayan nesneler üretmesini isteyin...
Toplam doğrular ile toplam görelikleri karşılaştırın ve ne bulduğunuzu söyleyin!
İnsan var olduğundan bu yana, varlığını fark edeli beri, kendine ait olmayan doğruları reddetmeye çalıştı... Reddederken, onların yerine kendi doğrularını üretti... "Kendi doğruları"nı yaşama uğraşı verdi... Kendisini "var kılan"la savaştı...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 18 (Dipsiz Kuyu Değildir Hayat)

Tarih : 10/03/2002 Saat: 19:28


Sizce yaşadıklarınız, yaptıklarınız ve söyleyip de yapmadıklarınız hayat denen bir "kuyu" da yitip gitmekte midir?...
Hâfızanızın derinliklerinde kalan tüm "şeyler" artık olmamışçasına unutuldu mu?...
Onların size kazandırdıkları ya da kaybettirdikleri ortadayken, sorumluluk duymamanız mümkün mü? Zarar verdikleriniz veya yararlı olduklarınız yeryüzünün ve zamanın hangi dilimlerinde, "sizden etkilenerek" nelerle karşılaştılar?...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 17 (Yazmak Sanattır)

Tarih : 07/03/2002  Saat: 20:07


Yazarlar, yazıyazanlar herkesin yazamadığını iyi bilirler...
Bu bir eksiklik değildir...
Enstrüman kullanamamak gibi... resmi resmedememek gibi... sanat olanı yapmak sanat olanı bilmekle mümkün...
Yazılar değerlendirilirken, bireysel tüm öngörüler diridir mutlaka... insanlar kendi akıl ve birikimleriyle okurlar çünkü... "başka" bakışları görebilmeleri olası değildir...
"Başka" bakışları görebilmek de bir tür sanattır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 16 (Doyumsuz Ruh)

Tarih : 02/03/2002  Saat: 21:57


Ruhunuz doyumsuzdur...
Doyumsuzluğunuzun nedenlerini de pek önemsemeyin...
Ruhun formu yok, ama oluşma kriterleri var...
Sonra; bu kriterleri de bilmek zorunda değilsiniz...
Bilmeniz gereken ya da kesinlikle bildiğiniz tek ruh gerçeği, doyumsuzluktur...
Harfler ve sesler var olduklarından beri ruhun amaçlarının aracı oldular... bedeninizin köleliği gibi...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 15 (Negatif Refleksler)

Tarih : 26/02/2002 Saat: 15:50


İçinize uygun gelen, düşlediğiniz ya da planladığınız şeyler değil de, tersi gerçekleşiyorsa...
Farkında olmadan yükünü arttırdığınız beyniniz, kontrol edemeyeceğiniz bir formda işlemeye başlar...
İç iletişim devreleri arasındaki negatif akım, inanılmaz bir hızla bilgiler arasındaki etkileşimi düzenler...
Siz, beyninizin o karmakarışık bilgi dosyaları arasında farkında olmadan gezinir durursunuz...
İlgili-ilgisiz tüm beklentileriniz, birikimleriniz, hayâlleriniz ve gerçekleriniz karşıkonulmaz bir "zamansızlık" içinde harmanlanır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 14 (Ruhun Dansı; Arayış)

Tarih : 20/02/2002  Saat: 20:38


En güzel şey ne yaptığınızı bilmeden yaşamak(mı?)...
Deli olmayı özlersiniz ya hani?...
Farkında olmadan yaşamayı...
İşte o anda bilmeniz gereken tek şey; arayış içinde olduğunuzdur; ruhunuz dansediyordur, bilinen şeylerle bilinmeyen şeylerin arasında...
Üçlü dans...
Bildiğinizi aramanız anlamsızdır...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 13 (Palaspandıras Yaşanan Şey)

Tarih : 14/02/2002  Saat: 17:29


Dediler ki: ”Aşka büyü yapılmaz!”
İnandı adamlar...
Adamlıklarının erk’i, eridi yuvasında aşkın...
Dağıldılar zerre zerre...
"Sevgili", dediler umarsızca... yıkılıp gittiler doğasında aşkın...
Unutamadılar bildiklerini; bildikleri sevdiklerine yetmedi...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 12 (Hüzün Kalıpları)

Tarih : 13/02/2002 Saat: 14:19


Tarihin tozlu sayfaları arzı endam edince gözbebeklerinizde, küçük dokunuşlarla titrer ruhunuz... bu tarih sizin tarihinizdir...
Kişisel hâtırâlarınız somutlaşırken durduğunuz herhangi bir yerde...
Durduramadığınız tüm coşkular çağlayan oluverir; durdurmak istemezsiniz...
Kırılgan bir mutluluk doluverir, yüreğinizin boşluklarına; hüzünlenirsiniz....
Hüzün sarınır dudaklarınız... hüzün giyinir çehreniz...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 11 (Dolaylı Tümleç)

Tarih : 05/02/2002  Saat: 22:40


Eksik duygularınızı hatırlayın... turfanda serzenişler içeren hayâllerinizi de..
Nekes paydalarda, berduş istekleri de sevin...
Sevginizle var olan tüm temiz-necis nekâhet duygularınızı, dokunulmuş-softa harcını, bilumum ne varsa derleyin...
Dercedin nefsinize...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 10 (Kadınlar)

Tarih:03/02/2002 Saat: 21:11


Nefes alıp verdiğinizde ciğerlerinize yüklediğiniz oksijen, enerji kaynağı olarak vücudunuzun emrine girerken, vereceği enerjinin büyük çoğunluğunun kadınlar için harcanağının farkında değildir...
Ne tuhaf değil mi; siz de farkında değilsiniz...
Farkında olsaydınız, düşüncelerinizin ve hayâllerinizin büyük oranda kadınlarla kaplandığını da görebilecektiniz...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 9 (Çakıltaşları)

Tarih : 01/02/2002 Saat: 12:11


Çağrılmış arzular kadar, çağrılmamış arzular da baskındır hayatta...
Duyguların kıstasları da hiçbir zaman var olmamıştır; dilediğin kadar düşünür ve duygulanırsın...
Hayâllerin de sınırlanmamıştır...
Yaşlansan da gençsin...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 8 (Çatışmalar)

Tarih : 30/01/2002 Saat: 21:54


Sözümona anlayışlara hoşgörü... bakış açılarına tutulan uyduruk ziya....
Neler yaşar insan hayatta?...
Çatışmaların temelinde olan karmaşa, anlattıklarınız ile anlattıklarınızdan anlaşılanların farklı olması değil midir?
Gerçekte kendi iç hesaplaşmamızı sona erdirmediğimiz apaçık...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 7 (Sıkıntılar)

Tarih : 28/01/2002  Saat: 20:55


Değirmenle başbaşa kaldık desenize... tüm sesi gür olanlar artık sessiz...
Ne dersiniz; artık bağımsızlıklarının zedelendiğini mi düşünüyorlar?
Dilediklerini yapamamanın baskısı mı onları susturan şey?
Söyler misiniz bana; karşılık gözetmeden anlatmanın neresi büyülü değil?..

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 6 (Yazabilmek; Zor Hayâl)

Tarih : 08/02/2002  Saat: 16:06


Yazmaktan korktuğunuz sürece yazamazsınız...
Yazmaya başladığınızda ise, engellenmeniz mümkün değildir...
Yazabilmek birikim ister, emek ister, inat ister, cesaret ister...
Belki de birçok şeyi; her şeyinizi ister....

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 5 (Günlük Bağımlılıklar)

Tarih : 27/01/2002  Saat: 19:16


Süregiden şeyler.... farkında mısınız; sizi bağlıyorlar...
Üstelik kördüğümlerle bağlı olduğunuz hâlde, kurtulma güdüleriniz de bağlı...
Bağlamaz gibi duran tüm etkenler, yüreğinizin ve beyninizin en dokunulmaz köşelerinde meskun...
Aslında onları seviyorsunuz; köle olmak sizi mutlu kılıyor...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 4 (Direniş)

Tarih : 25/01/2002  Saat: 20:34


Öykülerimiz hep aynı... kızgınlıklarımız da.
Hiç düşündünüz mü, karşınızdakilerden çok şey istediğinizi?...
Onlara fazla yüklendiğinizi fark ettiniz mi?...
Siz mükemmel değilken, mükemmellik istemenizin ne kadar saçma olduğunu görebildiniz mi?...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 3 (Eksik Duygular)

Tarih : 23/01/2002  Saat: 13:40


Çarpık bacak yansımalar tekdüze yaşanmışlığın göstergesi değilse, ne olabilir?...
Düşünülüp kullanılmadığı belli olmayan düşünceler, saklı kalıyor mu yüreğinizde?..
Saklı kalan tüm duyu argümanlarını savurup harmanlamadıysanız, yaşadıklarınızın sizde bıraktığı iz nerede?
Dokunmak dediğiniz, konuşmak, dinlemek, koklamak ya da tatmak...
Bir yığın sülük muhabbetinden öte geçemeyen duyumsamalarınızın ağırlığı hani?...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 2 (Akıl)

Tarih : 19/01/2002  Saat: 21:26


Aklı bulmadım sokakta... kimseye vermem de bulmadığımı... veremem.
Dediklerim; diyebildiklerimdir...
Kimse gücenmesin; çok bilmiş de değilim
Söylerim rastgele... duyan-duyabilen sınasın kendini; ben diye...
Dilerse sınamasın; sana ne benden diye...

Yaşlı Bilge - Değirmenler/ Kiler 1 (Öğütülme)

Tarih : 15/01/2002  Saat:17:21


Hayat değirmense, öğütülürsünüz "toz" olmak için...
Ve kaybolup gidersiniz, toprağın damarlarında....
Yitersiniz; hiç olmamış gibi...
Bıraktığınız, atmosferde kalan sesiniz ve günahlarınızdır; iyiliklerinizden başka...
Sizler de öncekiler gibi unutulacaksınız; düşeceksiniz yakasından insanlığın...

Yaşlı Bilge'den "Aymaz Hâz"

Aymaz Hâz


...kangrene dönen şey
ellerindeki aymaz hâz mıydı?
.....
acılardan uslanmamak
bir eşkiya gücü kadar cezbetmekte miydi seni?
.....
cezb'i aç
ıssız bir kurt iken görmedin mi?
körolası gözleri ne kadar büyüktü değil mi?

Yaşlı Bilge - Telveler 79

Tarih: 09/01/2003 Saat: 19:32


Elde baston yoktu; ama siz öyle hayâl ettiniz...

Bembeyaz sakal sarmalamamıştı genç yüzü; ama siz hayâli tasvirde en çok onu gördünüz...

Gökte, suda ,dilediği yerde dilediği gibi yolalmıyordu; ama siz onu her yerde ilerler gördünüz...

Onu tasasız, kedersiz sanıyordunuz; ama keder onu hasrette komuyordu...

Yaşlı Bilge - Telveler 78

Tarih: 09/01/2003 Saat: 16:58


"Elinizde bir bakır tas... içinde sonsuz adet güzellik... çevrenizde çokça, güzellik susuzu-açı... Ve fütursuzca savrulur eliniz; bakır kabı sımsıkı tutup boşaltıncaya kadar... Ama bir türlü boşalmaz bakır tasınız; siz savurdukça elinizi, doğurulur güzellikler ardarda"...

Aklınıza zarar gelmez; merak etmeyin... Zihninize dolan her şeyi yapabilirsiniz...

Yaşlı Bilge - Telveler 77

Tarih: 08/01/2002 Saat: 18:24


Eğer; yalnızlık sizi yoruyorsa, siz yalnızlığı tanımış değilsiniz...

Yalnızlık, kendi dehlizlerinizde aldığınız yol kadarınca sarar bilincinizi; kendisini sarar açıkça...

Dış dünyadan çekip aldığınız tüm uçlar, yalnızlığınızın temel sarmalında gelişir; yalnızlığınıza aitleşir; yalnızlığınızı büyütür...

Yaşlı Bilge - Telveler 76

Tarih: 07/01/2003 Saat: 19:55


İnsan, hayvan değildir; bilirsiniz...

Her ne kadar, biyologlar,zoologlar insan'ı hayvanlar kategorisine koysalar da insan hayvan değildir...

Onun hayvanlarla aynı kategoride olması akla ve bilimsel determinizme uygun değildir...

Çünkü; hiçbir hayvan, insanla sınıflandırılamaz...

Yaşlı Bilge - Telveler 75

Tarih: 06/01/2003 Saat: 17:34


Sabah'ın şerri akşamın hayrından iyidir, derler...

İyi midir sâhiden?...

Sabah'ın sonrasını da görürsünüz; şerri def edersiniz...

O şer hangi hayra vesile olur?...

Yaşlı Bilge - Telveler 74

Tarih: 05/01/2003 Saat: 20:34


İnsan hayatının en sakin dönemleri, hayâllerinin azaldığı dönemlerdir... Hayâller, yıllara bağlı olarak azalır...

Siz doğarken ve doğduktan sonra uzun süre hayâl kurma özelliklerinizi bilmemekteydiniz... Hayâl kurmayı ve dua etmeyi sizden önce gelenlerden öğrendiniz...

Ve tüm hayâlleriniz için dua etmeye başladınız...

Yaşlı Bilge - Telveler 73

Tarih: 03/01/2003 Saat: 21:23


Allah, insanların ruhlarını yaratır... Onları "dünya" da bedenle giydirip, orada yaşamalarını diler...

Dünya'yı yaratır... İlk insanı topraktan var kılar; sonrakiler de topraktan ürer...

Her insan ruhu, belirlenmiş zamana göre bedenlenmek üzere, dünyaya gönderilir... Ve belirlenmiş o zamanda, başlama emri verilir ve insan biyolojik evrelerden geçerek var olur...

Yaşlı Bilge - Telveler 72

Tarih: 02/01/2003 Saat: 22:12


"Biri, kusur aradı diğerinde... Kusursuzluk merakı, merak edenin kusurları sevmesindendi... Diğerindeki kusurlar kendisinde yoksa eğer; daha çok sevinecekti... Kendini var olduğu kadar değil, diğerindeki kusurların azlığı ya da yokluğu kadar sorgulayacaktı... Belki de nedenleri onun kusurlarında bulacaktı, ama... Unutmuştu; diğeri de insandı... Kusursuzluk yumurtasını o da keşfetmemişti"...

İki insanın birbirinde anlam araması, birinin diğerinde derinlik bulması, "hep" nicelikten çok ve nitelikten daha farklı bir ihtiyaç determinizmindendir...

Yaşlı Bilge - Telveler 71

Tarih: 01/01/2003 Saat: 19:47


Ruhunuzun kıskaçlardan arınması gerek... Mutluluk dedikleri bu; belli...

Siz, her şeyin en iyisini değil, en kusursuzunu değil; size en iyi geleceğini düşündüğünüz nitelikleriyle "tek şey"leri dilersiniz...

Bu tek şey bitmez canlarım... Bitecek olsaydı, geçmişteki nice tek şey, sizin için artık önemsiz olmazdı...

Yaşlı Bilge - Telveler 70

Tarih: 30/12/2002 Saat: 18:41


Her kabul, red'le başlar...

Red'din gerekçeleri açıklanırken de kabulun gerekçeleri anlaşılır...

Kabul'un gerekçeleri anlaşılmadan red mümkün değildir zira...

Bir süre sonra red ile kabul arasındaki fark sistematiği önemini yitirir; red ve kabul aynı zeminde yaşamayı öğrenirler...

Yaşlı Bilge - Telveler 69

Tarih: 30/12/2002  Saat: 16:26



Siz, evrene dağılan beklentilerinizi düşüncelerinizin merkezine döndürmeyi düşündünüz mü?...

Tabiat'ın her zerresinden almayı düşlediğiniz minik gerçekler için, içinizdeki tecessüsü dinlendirmeye çalışın...

Bedenlerinizin hazım süresi varken, anlama dönemlerinizin olmamasını düşünmeniz, bir erken hazım misalidir...

Yaşlı Bilge - Telveler 68

Tarih: 29/12/2002 Saat: 17:16


Hızır, İlyas'la buluşurmuş... öyle der eskiler...

Bugün de buluşurlar mı bilinmez... onların buluşmaları güzelmiş...

İki ölümsüz ihtiyar, neden buluşurlarmış bilir misiniz?... Hızır'ı anlatırlar; darda kalana hep ulaşırmış...

Hâlâ ulaşmakta mı acaba?...

Yaşlı Bilge - Telveler 67

Tarih: 15/12/2002 Saat: 16:13


Günün değişim zamanlarında insanlar duygularını severler, sessizce...

Geceleri başbaşa kalırlar akıllarıyla, kendileriyle... Tüm günahları tek tek, tüm güzellikleri sayfa sayfa işlerine geldiği kadarınca gözetlerler...

Ve en çok kaldıkları yer, en çok düşünmek istediklerinin fazla olduğu yerdir... Hoşluğun, boşluğa dönüşen tek yeridir o...

Yaşlı Bilge - Telveler 66

Tarih: 28/11/2002 Saat: 16:07


Eski zaman insanlarına bakarım, tarihin derinliklerinde...

Gülümserim; siz neden gülümsediğimi bilmezsiniz... Bu çağın insanları daha çok paylaşırlar biliniz; daha çok diğergamdırlar...

Kişi, kişinin istekleri ve idealleri herkesin öndeliklerinden daha öndedir... Bir kişilik can'a kurban edilir, binlerce kişilik can...

Yaşlı Bilge - Telveler 65

Tarih: 20/11/2002 Saat: 21:02


Yerküre'nin en yüksek tepesinden 846 metre daha aşağıda bir yerlerdeki yükseklikte buluşur kraliçe arı, çiftleşeceği erkek arıyla...

Yerden 8000 m. uzakta, çok yoğun ve yüksek basınçlı bir ortamda ...

Yerden o kadar yükseğe çıkacak bir kraliçe arı'nın nasıl bir biyolojik zorlukla karşı karşıya olduğunu düşünmek gerek...

Yaşlı Bilge - Telveler 63

Tarih: 02/112002 Saat: 20:27


Yılları din'in uzağında kalarak, bilhassa ondan kaçarak ve onu yadırgayarak yaşayan insanların duygularını anlamaya çalışırken, din ve ona aitmiş gibi görünen figürlerin ve temel argümanların ne kadar itici durduklarını görmek çok üzücü...

İnsan adına üzücü... Çünkü; din, insan yapısının temel sistemidir... Ve insan kendi temelinden uzakta kalmaya çalıştığı sürece mutsuzluk katsayıları yükselir...

Yaşlı Bilge - Telveler 64

Tarih: 18/11/2002 Saat: 21:18


Bebelerin gözlerinin hangi zamanda, neleri görebildiğini düşündünüz mü?...

Onlar önce, kısa mesafede ışığı, sonra bir tablo olarak oda kadar bir dairenin alanını görebilirler...

Ayrıntıları çok sonra görürler... Ama siz onların sizi tanıyabildiği zamana kadar, her şeyi görebildikleri yanılgısına da düşebilirsiniz...

Yaşlı Bilge - Telveler 62

Tarih: 01/11/2002 Saat: 21:08


Din, ne bir papazın cübbesine, ne bir hahamın takkesine ne de bir imamın fesine-sarığına bağlıdır...

Herhangi bir insanın nefesi herhangi bir dinin çerçevesi değildir... O insanın eserleri de dinin kendisi değildir; din sadece Yaratan'ındır...

Yaşlı Bilge - Telveler 61

Tarih: 01/11/2002 Saat: 21:05


Gizem, alışkın olanlar için çok anlamlı değildir... Gizem'e alışkın olmak, tüm gizem içeren olaylara ve olgulara âşina olmak demek de değildir...

İnsanları gözlemlemiş ve insana dair sonuçlara varabilmiş iseniz, insana dair gizemi algılamazsınız... Çünkü; insandan kaynaklanan alışılmadık tepkiler size yabancı değildir...

Yaşlı Bilge - Telveler 60

Tarih: 30/10/2002 Saat: 18:28


Yaşlıların yaptıkları karşılıksızlık temeline bağlı mıdır?... Yoksa onlar daha da "benmerkezci" mi olurlar?...

Her insan, köküne bağlı olarak her yaşta meyve-fayda verir; gençliğinde kuru bir ağaç olanların, yaşlılıklarında gölgeleri de olmaz...

Siz karşılığı gözetmeden, iç tatmin gerçeklerinize bakmadan yapabilmelisiniz iyiliklerinizi...

Yaşlı Bilge - Telveler 59

Tarih: 28/10/2002 Saat: 18:20


Siz hiç Onunla konuştunuz mu?...

Onun sizi duyduğunu düşünerek Onunla dertleştiniz mi?...

Onun sizi yanlış anlamayacağınızı bilmek sizi ne kadar rahatlatır değil mi?...

O halde bunu gecikmeden yapın; gecenin serin sessizliğinde herkesten uzak iken ona seslenin!...

Yaşlı Bilge - Telveler 58

Tarih: 24/10/2002 Saat: 18:12


Hastalarınıza iyi davranınız... yaşlılarınıza da...

Hasta ve yaşlı olmayı istemeyeceğiniz gibi, onlarda istemediler. Lâkin; bu gerçekleri değiştiremiyor...

Çocuklarınız ne kadar değerli ise, hasta ve yaşlılar da o kadar değerlidir... Aralarındaki tek fark zamandır ve onlar sizden sonra gelmemişlerdir...

Yaşlı Bilge - Telveler 57

Tarih: 21/10/2002 Saat: 18:01


Bir insan çok zor yetişir...

Ve insanlar aynı düzeyde yetişme fırsatlarına sahip değildirler... Aile ve çevre, insanların diğer insanlarla farklı yollardan, farklı bilgilerle büyümelerini sağlar...

Yüksek bir kültür ve bilgi değer havuzunda doğan ve aynı havuzdan beslenerek kendi nehirlerini ve okyanuslarını oluşturan bireylerin ihtiyaç duyacakları en önemli araç zekâ'dır... Genetik aktarımlar dışında, tüm yeteneklerin inkişafı sadece buna bağlıdır...

Yaşlı Bilge - Telveler 56

Tarih: 20/10/2002 Saat: 17:50


Siz, sizi yaratan'ın sizden habersiz olduğunu mu sanmaktasınız?...

O, size verdiklerini, sizin nasıl kullanacağınızı bilmemekte midir?...

Gözlerinizin gördükleriyle aklınızın arzuladıklarını siz yaşamadan görmekte ve bilmekte ise, o sizden nasıl haberdâr olamaz?...

Yaşlı Bilge - Telveler 55

Tarih: 01/10/2002 Saat: 23:12


İnsan, iki davranış kalıbına uygun hayat sürer... Genlerine işlenen ve gayr-i ihtiyarî aktive olan davranışlar ile bilişsel-öğrenilen bilgiye dayalı davranışlar...

İnsanı doğduğu andan, öleceği zamana kadar meşgul eden tüm fikirler de bu davranışların yorumlanmasından ibarettir...

Yaşlı Bilge - Telveler 54

Tarih: 30/09/2002 Saat: 21:13


Hastalıklar koku verirler...

Beden işlevlerindeki aksaklıklar ,sistemin dengesinde sarsıntılar oluşturur... Ve kokar hasta...

Toplumların varlık düzeneklerindeki aksamalar da koku verirler...

Mevcut birlikteliklerin, başlangıç zamanlarına oranla daha fazla koku vermeleri iki şekilde değerlenebilir... İki kokudan biri kötü koku ki; bu toplumun iç hareket alanlarındaki yüksek çatışma oranına bağlı... Diğeri; güzel koku ise rastlaştığınız birçok yerde görülmemekte...

Yaşlı Bilge - Telveler 53

Tarih: 29/09/2002 Saat: 22:00


Çocuklar, etkileşerek büyürler...

Çocuklarınız arasında etkileşim sağlayabilmeniz için, önce çocuklarınız olmalı... Ve siz, çocuklarınız arasında mümkün olan en olumlu etkileşimi sağlamayı "istemelisiniz"...

Yeryüzü, yalnızlıkların çok gerildiği bir deryadır... yalnızlıklar, gerildikleri sürece, sosyalleşen bir varlığa dönüşür çocuklar...

Yaşlı Bilge - Telveler 52

Tarih: 08/09/002 Saat: 21:23


İnsan aklının toplumun birikimleriyle olan ilişkisini incelediğinizde, çocukların karşılaştığı gerçekleri görmeniz kolaylaşır...

Tarihe bakmaya çalıştığınız sürece toplumun birikimlerini daha rahat görebilirsiniz... Ancak tarihi bugünle değil, nesnel kriterlerle değerlendirmeniz gerekir... Nesnellik zor bir işlev olduğu için sizin de belli bir akla ve kişisel birikime ihtiyacınız vardır...

Yaşlı Bilge - Telveler 51

Tarih: 06/09/2002 Saat: 19:45

Sizler önemsediğiniz ayrıntıları irdelersiniz; saatler, yıllar sürse de... İnsan, bu minval üzere yaratılmıştır... Fikir nakliyâtında en çok görülen budur...

Kendinizi ya da başkalarını ikna etmeye çalıştığınızda, küçük ayrıntılarınıza yaşamış olanlardan "destek fikirler" nakledersiniz... Haklılığınızın kanıtlarını ararsınız; bu çabanızda ölü düşünürler sizin için vazgeçilmezdir...

Yaşlı Bilge - Telveler 50

Tarih: 04/09/2002 Saat: 20:14


Geçmiş zaman düşünürlerini değerlendirirken, düşüncenin zamana bağlı olmayan sınırlarını görmek gerekir...

Yaşadığımız zamanlar ile yaşanmış ve yaşanacak zamanlar içinde düşüncelerin aktığı yön veya yönler, kişinin ilgi ve ısrarına bağlıdır...

Çok eski zamanlarda dilediği konuyu "iş edinmiş" bir düşünürün düşünce gergefinin üstünlüğüne ulaşmak için belki de başka bir "zaman" hiç vâki olmayacaktır...

Yaşlı Bilge - Telveler 49

Tarih: 03/09/2002 Saat: 13:47


Yaşanmış zamanlara ait düşünürlerin ölü insanlar olduklarını düşündüğünüzde, onların artık değişmesi mümkün olmayan fikirleriyle karşı karşıya olduğunuzu unutmayınız...

Yanlış ya da doğru, eksik-tam değerlendirmelerini dürüstçe yapmanız gerekir... Muhakkak ki; onların fikirleri de bedenleri gibi ölü değildir... Ölü düşünürler, ölü olmayan fikirlerin sâhipleridir; onlara saygı duymanız gerek...

Yaşlı Bilge - Telveler 48

Tarih: 26/08/2002 Saat: 22:15


Ruhun gidemeyeceği yer, aklın düşünemeyeceği şey yaratılmamıştır...

Düşündüğünüz, düşünebildiğiniz ve düşüneceğiniz her şey varolan veriler sayesinde olur... Var olmayanı düşünmeye çalıştığınızda, var olmayan objeler kullanmak zorundasınız... onlar da yok ise, siz olmayanı düşünemeyeceksiniz...

Var olmayan bilgi ile var olmayanı hayâl etmeniz de münkün değildir... Olmayan herhangi bir şey, olan bir argümanla düşünülemez... Olan'la düşündüğünüz zaman, düşündüğünüz o şey, var olandan biri olacaktır...

Yaşlı Bilge - Telveler 46

Tarih: 17/08/2002 Saat: 17:45


Dünya'daki hayat, görebildiğiniz kadardır...

Bilgi görebilmenizi sağlar... Görüş açılarınızın kapsayabildiği dairelerin genişliği, birikimlerinizin çokluğuna bağlıdır... Ancak, bakmasını bilmiyorsanız dairenin genişliği ya da çapı sizin için pek anlamlı olmaz...

Dikkat, zekâ ve istek gerekli sonrasında; bunlar,teknik ihtiyaçlardır...

Yaşlı Bilge - Telveler 47

Tarih: 18/08/2002 Saat: 19:17


Gençliğin kazandırdığı her şey gelecek yılların sermayesi olunca ,yaşanan tüm sıkıntılar sevimli hâle gelirler... Sizleri varlaştıranlar, bu varlığınıza ulaşana kadar yaşadığınız tüm olaylardır...

Ardışık yıllarda, her ilerleyişinizde geride ki "az yüklü" kendinizi özlersiniz; gidebildiğiniz kadar geriye ilerlersiniz hafızanızın içinde... Gülümsersiniz ilerledikçe...

Yaşlı Bilge - Telveler 45

Tarih: 16/08/2002 Saat: 17:10


Kendi içinize baktığınız zaman kaçmak ister misiniz?...

İçinizde kalmak bir hâz mı olur yoksa?...

Sırlarınızın çokluğu, saklamanız gereken ayıplarınızdan mıdır?... Önceki zamanınızda "bilmeden yaptıklarınız" sizi çok üzüyor mu?...

İnsan düşünebildiği ve düşünerek sorunlarını aşabildiği için özeldir... Sizler,"kişilik kirlenmesi" ne yakalandığınızı düşünebilirsiniz; bu sizler kadar tüm insanlığın daimi sorunu...

Yaşlı Bilge - Telveler 44

Tarih: 09/08/2002 Saat: 15:44


Allah, sizden çok şey istemez...

Buyruklarını düşünmenizi, anlamaya çalışmanızı ve anladığınızı uygulamanızı, uygulamayanlarla aranızdaki farkı açmanızı ister

Hata yapmanız onun sınırsızlığında anlam kazanmaz, eğer ısrarcı değilseniz...

İnsana kısmen verdiği kendi özellikleri sınırsızdır... Ne kadar geniş düşündüğünüzü bilmeniz de onu anlamanıza yetmeyecektir...

Yaşlı Bilge - Telveler 43


Tarih: 06/08/2002 Saat: 23:10


Hatalarınızı unutursunuz sıklıkla... Büyütüp durduğunuz kusurlarınız da çokluktur zamanda...

Erdem arayışının ilk yılları hatasızlığı arattırır; ölçüler konur, kesin katı kurallar dizilir erdem uşağının sağına soluna...

Aklın tepesinde asılı duran "kusursuzluk yumurtası" gölge etmektedir... Akıl yolcularının zaaf dolu önderleri, "kusursuzluk yumurtası"nın kıvamını bilmektedirler güya...

Yaşlı Bilge - Telveler 42

Tarih: 05/08/2002 Saat: 20:17


Sizler, yaşadığınız zamanın her zerresinde nefsinizle sınanırsınız...

Çocukluğunuzda nefsinizle aklınızın, iradenizin ayrıklığını bilememekteydiniz... Nefsiniz sizi aklınızın yolunda ilerlemeye zorlardı... İradeniz için engel sayılabilecek çok fazla şey yoktu...

Büsbütün tek parça olduğunuz o zaman güzergâhını hatırlayın...

Yaşlı Bilge - Telveler 41

Tarih: 02/08/2002 Saat: 22:32


Sıralı düşünceler, insan hâfızasında depolanmadan önce üretilir; değerlenir, hafızada tasnif edilir ve yerleştirilir; gerektiğince alınarak yeniden-bilgi eklenerek düşünceler harmanlanır...

Ve tekrar hâfızada ilgili olduğu yerlere kaydedilir... Her yenileme aşamasında önceki bilgiler eskir; ama yok olmaz... Her incelemede de siz değişiklikleri fark edersiniz...

İnsanlığın hâfızası da insan hâfızası gibi işler...

Yaşlı Bilge - Telveler 40

Tarih: 30/07/2002 Saat: 22:42


Allah, insanı yarattı...

İnsanla ilgili her şeyi yoktan var etti...

Onu yeryüzüne gönderdi...  Ona bilmediği herşeyi öğretti...

İnsanı çoğalttı... Ona elçiler gönderdi... Onu öndersiz ve habersiz bırakmadı...

O diledikçe, ona istediklerini verdi... Son elçiye kadar, elini insandan çekmedi...

Yaşlı Bilge - Telveler 39

Tarih: 29/07/2002 Saat: 23:03


İnsan, aklının sınırlarında durduğunu fark ettiği vakit kararsız kalır; dünya'ya ait aklıyla dünya'ya ait değerlendirmeler yapar...

Ancak aklın sınırlarının ötesinde, dünya'ya ait hiçbir şey yoktur. Bu nedenle aklın bağlı olduğu insan, akıl ötesi deneylerle tefekkür eder...

Hasadını sarfettiğinde ise, dünya'da olmaklığın acılarını görür; anlaşılmaz...

Yaşlı Bilge - Telveler 38

Tarih: 28/07/2002 Saat: 20:18


İnsana döndüğünüzde bedeninizi bulursunuz...

Göğe döndüğünüzde ise ruhunuzla dost bir akıl...

Kat kat yukarıları bildiğinizde, aklınızın durduğunu, ruhunuzun yükselmeye devam ettiğini fark edersiniz...

İnsana ve yere ait zamanlar ve mekanlar için içinizde biriken tüm bilgi, artık onların olmadığı yerde anlamsız kalır; yere ait tüm kısmî varlık bileşimleri orada, yerde kalır...

Yaşlı Bilge - Telveler 36

Tarih: 25/07/2002 Saat: 22:12


Ruhunuzun ne kadar karmaşık olduğunu görebilmeniz için, onu incelemiş olmanız gerekir...

Düşüncelerinizin nasıl etkilendiğini, düşünce kırıntılarını irdeleyerek yeni dalgalarla nasıl boğuştuğunuzu düşünün... Ard arda genişleyen her genişliğin parçalarında yeniden genişlediğinizi görün...

Bu, bir analiz olduğu kadar, diğer parçaları unutmanız dolayısıyla daha da azalan ve küçülen değerler manzumesidir... Bütünü parçalara ayırdıkça ilginiz,daha küçük parçalara yönelir; bütünü göz ardı ettiğinizi bile fark edemezsiniz...

Yaşlı Bilge - Telveler 37

Tarih: 26/07/2002 Saat: 21:25


"Genç kız diridir nişanlılık döneminde.. heyecanlar, meraklar... Gözlerindeki ifade mutluluk karışımı telaşı anlatır... Kollarında ve parmaklarında bırakılan "erkek kısmı" emanetleri parıldar, ışıklı-ışıksız sarıca... Ne doğuracağı çocuklar ne de vereceği kavga aklındadır."


Bir resim insanlara o kadar çok şey anlatmaz, hissettirir... Kendi deneyimlerinizi o resimde değerlendirirsiniz...

Acımak ilk aklınıza gelen "his" ise, ayna tuttuğunuz gerçek o değildir kendi adınıza... Perdelerin sıyrıldığını görürsünüz...

Yaşlı Bilge - Telveler 35

Tarih: 14/07/2002 Saat: 21:10


Tarihi değiştirenler her zaman güçlülerdir... Güçlüler, liderlerdir...

Korkakların lider olamadıkları açık bir gerçektir... Zayıflar ve korkaklar, lider olduklarını sandıkları zamanlarda da zaten tarih değişmedi...

Câhiller de kâtiller de lider olamadılar...

Her lider ülke yönetmez; her lider asker olmak zorunda değildir...

Yaşlı Bilge - Telveler 34

Tarih: 27/06/2002 Saat: 22:17


Yitirdiklerinizin arkasından bakakalmanızı açıklayamazsınız...

Bilgi'nin gerçekle olan uyumunu düşünmediğiniz sürece, gerçek sizin için daima uyumsuzluğu çağrıştıracaktır...

Topluma dâir, bireye dâir istek içi-istek dışı yaşanagelen hemen her şey, gerçeğin ta kendisidir...

Varlığın yokluk içinde aranmasını, yitirilen tüm nesneler için düşünebilirsiniz... İnsan, kaybettiği varlığı yokluğa dönüştürerek kabullenmeye çalışır...

Yaşlı Bilge - Telveler 33

Tarih: 25/06/2002 Saat: 17:18


Birbirinizi sevmekte acele ediniz... Zamanın ne kadar değerli olduğunu unutuyordu atalarınız... siz unutmayınız...

Son nefeslerinin farkındayken, bakışlarındaki sevecenliği ömürleri süresince saklamışlardı herkesten... Sevdiklerini gizliden ve imâlarla belli etmişlerdi...

Bir daha sizi göremeyeceklerini kesinlikle bildikleri o anda neden o kadar açık yürekli olurlar? Daha önce neden saklarlar yüreklerini?

Yaşlı Bilge - Telveler 32

Tarih: 18/06/2002 Saat: 18:41


Zahmetsiz elde edilen her şey, yitirilirken acı vermez...

Ama aklınızın ırmaklar gibi terini bedel olarak ödemişseniz; en küçük bir zayiat bile sizi kahreder...

Eh, bu da insanoğlunun enâniyetinden kaynaklanıyor.

Yaşlı Bilge - Telveler 31

Tarih: 17/06/2002 Saat: 21:52


Kusurlu bilgi ölümü yeterince anlamanıza izin vermez... Siz sadece ölüleri görmektesiniz; onların hissettiklerini değil...

Geçmiş düşünür taifesi, ölümü binlerce maskeyle gördüklerini sanmışlardır. Onlara göre bir son, bir değişim ya da bir merak burgusundan başka bir şey değildi, ölüm...

Başlangıcı da ölümle anlayacaklarını sandılar... Ölümü deneylemek istediler; an be an öldüklerini yaşarken, yazdılar hissettiklerini... Ama öldüklerinde yine ölümü anlatamadılar... Çünkü; anlatırken hâlâ diriydiler ve insanlığa ölümü anlatamadılar...

Yaşlı Bilge - Telveler 30

Tarih: 09/06/2002  Saat: 20:40


İnsan aklının sınırları bilgiye bağlıdır...

Akıl, sonsuz bilginin belirlediği koordinatları kullanır... Minimum ölçeklerdeki bir bilgi kırıntısı, kendi içinde sonsuzca kez ayrıştırılabilir... Bu bilgi için ekstremum (en yüksek-en düşük) noktaların olmadığını ve sonsuzluğu kanıtlar.

Geride kalan yüzlerce yılda, insanlar için olağandışı birçok olay vardı. Oysa bugün insan aklı "olağan"ın ne olduğu kuşkusuna kapıldı. Eski'nin inanılmazlıkları bugün sıradan... Ve insanların büyük bir kısmı bunun farkında bile değil.

Yaşlı Bilge - Telveler 29

Tarih: 03/06/2002 Saat: 23:00


Tekerleğin icadı, insan bacaklarının üzerindeki yükü hafifletti; ancak düşüncelerinde yeni bir yük oluştu: "daha iyisi nedir?"

Kademeli sorgu, yenidenleşen sevgiler kadar, eskiyen bilgiye de yöneldi. Beynin yeteri kadar kısmı, yeteri kadar olanı değil, yeterinden fazlasını arzuladı.

İlgileri beyinlerine yönelenler, bilgilerinin şânıyla yer buldular şahların sofrasında... Kuş sütüyle beslendiler; şiirler ve fikirler, kralların gölgesinde filizlendi.

Yaşlı Bilge - Telveler 28

Tarih: 31/05/2002 Saat: 16:15


Dinleri, bilginin içinden çıkarıp aldığınız zaman ne olur?

Yüzlerce yıldır yığılarak gelen bilimsel bilgi hiçbir anlam taşımaz artık. Çünkü felsefe, düşünen insanın din kaynaklı bilginin alternatiflerini arama amacını taşımıştır. Bilim de felsefeyi kaynak olarak kabul etmiş ve gelişmiştir.

İnsanların, had sınırını aştıkları ve ilâhî dinlere beşerî ve faydacı ekler yaptıkları reddedilemez bir gerçek iken, dinlerin câhil ve yobaz değerlendirmelerle dışlanması aynı şekilde rasyonel bir yaklaşım değildir. "Saf"lığı zedelenmiş herhangi bir "olgu", "asıl" niteliği kastedilerek suçlanamaz.

Yaşlı Bilge - Telveler 27

Tarih: 29/05/2002  Saat: 22:30


Pastel renklerin kullanıldığı zeminlerde, tüm renklerle figür çalışması yapılabilir; herhangi bir uyumsuzluk yaşanmaz.

Yeryüzünde yaşayan insan neslinin, düşüncelerindeki genleşme arttığı ölçüde, ikna güçlük katsayısı da büyür. Bilginin dairesel gelişimi, düşünen insanı karşı konulmaz keşiflere yöneltir. Doygunluğun en büyük hâz olduğu bilgi serüveninde insan, düşünmediklerini düşünenlerin fikirlerini merak burgularıyla irdeler; özgürlüğün katmanlarını sıkılaştırmaya uğraşır.

Yaşlı Bilge - Telveler 24

Tarih: 23/05/2002 Saat: 16:02


Çocuktunuz... yeni öğreniyordunuz düşünmeyi... size özlü sözleri öğrettiler; yarım yamalak doğrularla birlikte... Sonra atasözlerinin "ince bilgeliği" ne şartlandınız... Sonra hep iyi düşünenleri ve iyi konuşanları izlediniz; kitaplarda, masallarda mükemmele hayâl kurdunuz...

Sizi geleceğin "yüzakı" olacağınıza inandırdılar...

Size öğretilenleri sorgulamaya başladığınızda, isyanlarınızın ilk nedeni insanların ikiyüzlülüğüydü.

Yaşlı Bilge - Telveler 26

Tarih: 26/05/2002  Saat: 22:45


Ruhunuzun eskiyen bedeninize borçlu olduğunu hatırlatmak gerek. Bildiklerinizi bedeninizin araçlarına borçlusunuz, öğrenene kadar... Öğrendiklerinizi alıp değerlendirmek, yeni keşifler yapmak ruhunuzun temel işidir...

Düşünceleriniz ruhunuzda gelişir, büyür ve bedeninize dönerek, insanlara ulaşmanın yollarını ararlar...

Düşüncelerinizin sınırları yok; mantığınızın ölçüleri bilginin evrensel ölçülerine uyana kadar arayışlarınız devam eder.. Sınırsız özgürlük ilerlediğiniz her noktada, karşınıza bütün ihtişamıyla çıkar...

Yaşlı Bilge - Telveler 25

Tarih: 24/05/2002 Saat: 17:45


Bilginin, özgürlüğe uzun soluklu bir yürüyüş için en temel gıda olduğunu biliyorsunuz...

Öğreticilerin sürekli değiştiği hayat serüveninizde, o kadar yalnızsınız ki; üstelik bilgilerinizi denetleyebilecek, güven verici bir dayanağınız da yok.

Eskiler, usta-çırak ilişkilerinde bir düzenek kurmuşlardı; doğrultman oluyordu birileri... Hâlâ yerkürenin birçok yerinde bu gelenek sürüyor... Bir açıdan, özgürlüğün yolu sınırlanmış zamanlar için tamamen esaretten geçiyordu.... Ustalık, özgürlüğün sınırsız olduğu değişim gücünü elde etmenin başlangıcındaki sıfattı...

Yaşlı Bilge - Telveler 23

Tarih: 17/07/2002 Saat: 15: 43


Zamanın en küçük parçasında bile, sizi hissettiler...

Sizi dünyaya getirene kadar içlerinde ağırladılar, hiçbir misafire davranılamayacak kadar cömert; bedenlerini de paylaştılar...

Onlara sevgi duygularının refakatinde acılar verdiniz.

Siz varlığınızın en bilinçsiz döneminde, onları zevklerinden mahrum ettiniz. Kederlerini size bağladılar, sevinçleriyle beraber. Bedenleri normal değildi; sizler için öğürdüler, sizler için tedavi olamadılar; hastalıklarını bedenleriyle aştılar.

Yaşlı Bilge - Telveler 22

Tarih: 10/05/2002  Saat: 17:05


Ne ki; işte o zaman dudaklarınız içinize çekilmek ister; dediklerinizden pişmanlık duymaktasınız; dişleriniz titremektedir. Sevgili ararsınız korkudan... Heyhat, korkuyla sevgi ne kadar yakın birbirine... Korktuğunuz şey ne ise, sevmekten de korkmuş muydunuz onu?...

Yaşlı Bilge - Telveler 20

Tarih: 06/05/2002  Saat: 20:55


...kıvrak
ince-ipince bir sızı
çıbanın tepesinden
içe
dönüyor sürgün sanılan bucakta...

Yaşlı Bilge - Telveler 21

Tarih: 10/05/2002 Saat: 16:12


Sıktığınız anda ruhunuzu en can alıcı yerinden, kıvranır kalırsınız içinizde. Zevk ile keder, bir nâhoş lakırdıdan öte değildir o hâlde.

İnsanoğlunun her nefesi daraltır sizi; yamacınızda turfanda maneviyât istersiniz. Ona ruhsal dinlence de diyebilirsiniz... Ama farketmeyecek; siz sizi ardfikirsiz kabullenecek "geniş bir kucak" arzu etmektesiniz...

Siz düşünmeden düşündüklerinizi, siz söylemeden isteklerinizi bilen... Sizin göremediğiniz; varlığını bildiğiniz bir güç arar yüreğiniz... Sevginize panzehir aramayan, güzelliklerinizle çirkinliklerinizi, sizde bilip-sizden gücenmeyen bir dost gözlersiniz...

Yaşlı Bilge - Telveler 19

Tarih: 06/05/2002  Saat: 20:45


...akşam
suskunluğun yegane pembesinde...

gri
yetkin karanlık
olmaya azimli hey...

suskun mavi
kayıtsız hengamelerin içinde...

Yaşlı Bilge - Telveler 18

Tarih: 04/05/2002  Saat: 16:40


"Dîl'imi dilimlesem, bir dilimini size, bir dilimini kendime ayırırdım."...

Onun "siz" dedikleri kimlerdi? Sızan damlalar, yürek dağının asırlık kar sularından mıydı?... Unutulmuş tüm hâtırâların arasında buldukları mı duygulandırmıştı onu?... Gelecekte doğacak olanlar mıydı?... Ya da siz yaşayanlar mıydınız?...

Hepsini toplayın; birinize denk düşüyordu düşleri... O sizin için kaygılanıyordu; siz, nerede ve nasılsanız; kimseniz...

Yaşlı Bilge - Telveler 17

Tarih: 04/05/2002  Saat: 16:35


Beni bildin mi? Bildin mi ha? Bildin mi; çabuk söyle!

Bilemedin tabii. Beni düşünmedin ki!...

Ben sen yokken vardım; sen geldikten sonra da varım...

Burada hep yanıbaşındaydım; ama görmedin ki!

Yaşlı Bilge - Telveler 16

Tarih: 03/05/2002 Saat: 16:25


Elbette bilge değiliz; elbette hiçbir zaman olmayacağız. Çünkü; denizdeki su hiç azalmadı; azalmayacak da!...

Şu bir gerçek ki; yanılgılarımızın içinden çıkıp geliriz. Her yanılgı, kendi doğrusunu yaşatır bir süre.

Çünkü; mutlak olanı yeterince bilmeyiz; bilemediğimizden doğrularımız yanılgılara dönüşür...

Yaşlı Bilge - Telveler 15

Tarih: 03/05/2002  Saat: 16:07


Sevgili genç adam... Sana selâm olsun!

İçinde birikenleri bekle!

Doğan her insan gibi, gününü bekle!

Ama ve ancak küpünü doldur bilgiyle; hiç ama hiç gerisinde kalma hüzünlerinin...

Yaşlı Bilge - Telveler 13

Tarih: 01/05/2002  Tarih: 23:02

Dokunabilir misiniz geçen zamana?... Döndürebilir misiniz gençliğinizi bu zamana?...

Esen yelleri varsayabilir misiniz?... Hani o kavak yellerini, onların ruhunuzla girdiğiniz "it dalaşlarını" unutabilir misiniz?

Hangi hatıranın kıyısında durmak istersiniz?... Hangi özgür dakikalarınızda sonsuza kadar kalmak dilerdiniz?... Zamanla sevimlileşen hüzünlerinizden hangisi "en tatlı" şu anda?...

Yaşlı Bilge - Telveler 14

Tarih: 02/05/2002  Saat: 22:03


Satırların başlangıcı fikirlerin başlangıcını yansıtır...

Aynı zamanda, aynı yerkürede aynı değişimleri yaşamak sıradandır muhakkak; "başkaları"nın hissettikleriyle sizin hissettikleriniz arasında hiçbir fark yoktur...

Fakat tepkileriniz farklıdır; sizi ayrıcalıklı kılan tepkilerinizdir... Tabi, tepkilerin kaynağı hislerdir; ancak tepkilerinizi yönlendiren iradeniz ve bilgi birikiminizdir...

Yaşlı Bilge - Telveler 12

Tarih: 28/04/2002  Saat: 14:25


Aklın kabullenmediğini bedenin yapması mümkün mü?

Mümkün oluyor; aklın gücünün ruh ile ilişkisiz olduğu o kısa anlarda. Nefsinizin istekleri körleştiriyor aklınızı.

Doğruların nekâhet dönemleri vardır; güçsüz ve etkisiz oldukları bu anlar, nefsinizin diri ve güçlü olduğu huzursuz kabuslara dönüşür... Tat alırsınız, uyuşmuş düşüncelerinizden uzak... Olabildiği kadar bencilsiniz o anda... Tüm hükümranlıkların nefsinizin gücü altına girdiği o dem "korkunç" bir demdir.

Yaşlı Bilge - Telveler 11

Tarih: 26/04/2002  Saat: 23:02


Gecenin, gündüzün herhangi bir yerinde durup bakışlarınızın gezdiği yerleri görürsünüz. Bakışlarınız, ruhunuza yansıması gereken görüntüleri taşır; nefsiniz daima uyanık değildir, ama bakışlarınız nefsinizi uyandırıverir.

Ruhunuzun dinginliğini kaçırır gördükleriniz...

İnsan olmanız, sizin için bir nimettir çoğu kez; ancak nefsinizin gücüne yenik düştüğünüz zamanlarda ise insan olmanız "bir külfet"e dönüşür... Bilumum nahoş terennümler dolaşır içinizde.

Yaşlı Bilge - Telveler 10

Tarih: 23/04/2002  Saat: 13:33


Burada varken, varlığınızın temel ayrıntılarını yargılamanız gerekecek.

Kimi zaman, yalnızlığınızda düştüğünüz sorgu döngüsü... kimi zaman da rakip sorgucuların içinde bunaldığınız anlar...

Anlamak istediğiniz "birçok sebep"in, neden "azcık sonuçlar"a dönüştüğü. Halbuki; azcık dediğiniz sonuçların, geleceğiniz için birer "görü" hâline dönüştükleri zaman, sonraki değişimleriniz için ne kadar "çok" olduğunu fark edersiniz.

Yaşlı Bilge - Telveler 9

Tarih: 08/04/2002  Saat: 18:01


Şen bir bilge olmak mümkün değil. Üstelik genç bir bilge olmak asla olası değil.

Felsefenin âtıl bıraktığı hiçbir yer kalmaz; bir kez düşüncelerinizi altüst etmeyi öğrenmiş olmanız, sizi kesinlikle normal davranış kalıplarından uzaklaştıracaktır.

Yaşınız, cinsiyetiniz ya da diğer bireysel varoluş nitelikleriniz önemsizleşecektir; genç olmanın tatlarını tatmak artık size câzip gelmeyecektir.

Yaşlı Bilge - Telveler 8

Tarih: 16/04/2002  Saat: 13:30


Kahırlarla tanıştığınız zamanı hatırlamadığınızı biliyorum. Daha minik bir kuşunki kadar saf ve berrak olan bilincinizin, içine aldığı ilk deneyimleri hatırlaması mümkün değil elbette...

Ve muhakkak ki; bu deneyimleri, vazgeçilmezler sınıfına ait kılan şeyler de sizin için kahır nedeni olmakta. Siz, sadece bu nedenle değil,benzer olan tüm nedenlerle hayatı kahrın iç yumağında bırakmaya karar verdiniz. Bilinciniz, bunun farkındaydı tabi...

Yaşlı Bilge - Telveler 7

Tarih: 04/12/2002  Saat: 13.30


Değersiz olmakta mısınız?

Kendinizi, kendi gözlerinizde ve "diğerlerinin" gözlerinde görmeye çalışmanız bu nedenle midir, tek?..

İçinizde biriken "önemsiz olmak" gibi korkularınızı neden düşünürsünüz ki? Sizlere hiç: "Herkes, sizin gibidir!" demediler mi?...

Yaşlı Bilge - Telveler 6

Tarih: 03/12/2001  Saat: 12:46


İnsanlar, öğütlerin ve masalların gereksiz olduğunu mu düşündüler?

Ya da aşırı ciddiye alınmış önemsiz "şey"lerin fazlalığından, önemli olan "şey"leri karıştırmış mı oldular?

Herkesten gizli,yapayalnızken sığındıkları hayal limanlarını kendi kişilikleri üretmedi mi? Onlar en güzel masalları değilmiydi insanların? İnsanlar, en çok kendi masallarında aldanmadılar mı? Üstelik vazgeçmediler...

Yaşlı Bilge - Telveler 5

Tarih: 29/11/2001  Saat: 19:47


Duygularınızı ayrıştırmaya çalıştınız mı hiç? Hani karmakarışık hissedişleri, ardarda yüreğinize ve beyninize sığmaya çalışan zıt şeyleri...

İnsanın hayatta ençok yaptığı şey bu. Ancak ve ne yazık ki; sağduyunun sağlıksız oluşu, bu ayrıştırma sürecinin farkında olmadığınızı gösterir...

Okullar, sağduyunun sağlığını düzenleyebilecek yapıda ve amaçta değiller. Daha doğrusu, var olan algı düzeyini baskı altına alarak pasifleştirmek bir amaç... Doğrusu amaçları belirleyenler, bunun tam tersini iddia ederler. Oysa amaç belirlerken de 'Amaç Belirleme Hakları'nın olmadığını hiç hatırlamazlar.

Yaşlı Bilge - Telveler 4

Tarih: 27/11/2001  Saat: 12:34


"Haydi, hoş tutun yüreğinizi! Dost dediğiniz darılmaz size; darılıyorsa dost değildir... Dost değilse zaten, darılması da sizi üzmemeli..."

Tüm insanlık için, tüm değerler aynıdır belki de. Ancak tüm toplumlar aynı zamanlama ve değişimlerle yaşayamaz ve aynı değerleri fark edemezler. Bu; aynı anda yeryüzünün her zerresine yağmur yağmaması kadar olağan bir gerçek...
Toplumlar, farkında oldukları kadar ayrıcalıklı yaşarlar; farkında olmadıkları kadar da sefil ve uyuşuk...

Yaşlı Bilge - Telveler 3

Tarih: 23/11/2001  Saat: 16:00


Sıkıldığınız zamanlarda, ılık bir ses duymak istersiniz. Dost ve sevecen o ses sizi taşıyacaktır, sıkılganlıklarınızdan serinliklere.

İsteğinizin karşılanabilmesiyle, rahatlarsınız değil mi? Koparsınız karanlıklarınızdan...

Sınıflandırdınız mı hiç sıkıntılarınızı? Ya da onları problem olmaktan çıkarmak için attığınız adımları saydınız mı? Bilinen bir gerçek; sınıflandırmadınız ve saymadınız. Çünkü; onları aşabilmek için atılan ilk adımların ne kadar zor olduğunu biliyorsunuz.

Yaşlı Bilge - Telveler 2

Tarih: 20/11/2001 Saat: 13:38


Gölgelerinizde yalnız kalmayınız. Dudaklarınızda asla duymak istemeyeceğiniz fısıltılar dolaşmasın. Her nefes sonradan, soğuyunca  derlenir; pişmanlıklarınızla barışın. Eğer yüzleşmediyseniz hatalarınızla, mutsuzluklarınızın nedenini anlayamazsınız...

Korkmayınız; her korku, yeni korkular taşır içinde; açtıkça sonsuz korkuları tanırsınız...

İstemek, dilemek yaratılana aittir. Dilemek sınırsızsa, dilediklerinizi dilemekten kaçınmayınız. Onları hak edip etmediğinizi düşünmeniz yetecektir...

Yaşlı Bilge - Telveler 1

Tarih : 14/11/2001  Saat: 12:59


Okyanus, hep keşfedilmeyi bekleyecektir; ama artık yaşlı bilge, keşfettiklerini anlatacaktır hayata ve dostlarına.

İnsanoğlu her karmaşada mutlaka, ama mutlaka bir çözüm bulmuştur; kaçmak ya da yön belirlemek bunlardan ikisi sadece. Bir arada olmak mutluluk verdiği sürece güzeldir; dilerim, bir arada olmaktan mutluluk duyarız.