Dalgaların Sesi - 12. Gün/ İki Ses

Başını kaldırdı... uzunca baktı, göz bebeklerine kadının...

Bu kadar zaman, salınarak geçip gitmemişti mutlaka zaman... hatırâların arasında kalan sanal izleri, sesleri buluverdi karşısında... kısa hatıralar, saklı geçmişlerden uzak ve olabildikleri kadar azdı...

Geldiği zamanı hatırladı genç adam; gidişinden pek farklı olmadığını düşündü, gelişinin... Anlıyordu artık; olmasını istedikleri olmamıştı ve olmayacaktı da... Bıraktığı iz, su yüzeyindeki tüm izler gibiydi... Yoktu ve gereksizdi.

Romantizm'in, dostluğa sunduğu ilk teklif değildi bu muhakkak... Bir argüman da değildi, bir oyunun içinde... Katkı sağlamaktı, çift yönlü; duygulara, düşüncelere ve hayâllere dair küçük bir katkı...

Zamanın sunduğu ya da yüklediği birikimlerini paylaşmaktı belki... okyanusun göğe olan aşkını değil, ama yalnızlıkların paylaşımını aramaktı çokluklar içinde... aşk bir figürandı, kelimeler gibi... tazelenmek istemeyen tüm mâzî gibi, aşk da olmayabilirdi bu öyküde...

Genç kadının sessizliğini anladı hep... duymak istediği hâlde anlamaya çalışmakla yetindi... sessizliği dışında anladığı olmadı, yazık ki... Onu kendi tekbaşınalığı içinde; farkında olmadığı bir karmaşa da bulmuştu... Belki haddine düşmeden el uzatmıştı ona...

"Farkında ol, hayatın!" demek istemişti sadece... "Üret, üret, üret!"

Gün bitiyordu; okyanus ve gök aynı anda kızıl, aynı anda kızıl-pembe, aynı anda karanlık olacaklardı az sonra.

Son kez gözlerine baktı kadının... yürek çırpıntılarını kontrol edemiyordu genç adam... ona sarılmak... onu hissetmek... yalnızlığını paylaşmak... Parmak uçlarıyla dudaklarına dokundu... sonra dudaklarının kıyısından süzülüp giden parlak gözyaşlarına...

"Zamanı gözle, güçlü prenses!" dedi az duyulur sesle. "Mutluluğu ara lütfen, sonsuz mutluluğu!"

Sözleri bittiğinde; o gitmişti.


Seçkin Deniz, 12/11/2001, 15:50

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder