Dalgaların Sesi - 16. Gün/ İki Ses

Suskunluklarını bozmak istemediler... sımsıkı kenetlenen birer çift göz, ruhlarının dokunuşlarında somut olan tek şeydi...

Yürüdüler yönsüz, zamansız... yürüdüler, iklimlerin en güzeline; yüreklerine.

Geçmişlerini unutmamışlardı... geriden gelen tüm anılar, adım adım yüreklerinde büyüyen kayalıklara dönüşüyordu... erkek, serin sesiyle yakaladı gökte maziyi:

"Kırgınlıklarını, gözyaşlarını ve seni yıkan her şeyi, sen varlaştırdın. Mâzîyi sorgulamaktan vazgeçtiğin anda, onlar yok olur prenses... Sen geçmişin kişiliklerini anımsamadıkça, onlar değişecektir... Onlar değiştikçe, artık sana ait olmayacaklar... ama... ama bırakmıyorsun; onlar yaşadıkça değişmiyorlar ve seni üzmeyi, içine gömmeyi sürdürüyorlar... Gömüldükçe zamanın derinliklerine, şu andaki ve gelecekteki kendini fark edemiyorsun... Bırak karmaşık mâzîyi; karmaşık suçları da... dön yanıma... okyanusa... buraya!"

Kadın çıplak ayaklarıyla, okşadı kum parçacıklarını... eğildi ve hatıralarını avuçlar gibi avuçladı, kumu... parmaklarını açtı; kum, avucuyla gök arasında duramadı bütün bütün... Parmaklarının arasından süzülerek indi, eski yerine... Yarısı kadarı hâlâ avucuyla gök arasındaydı...

Gülümsedi:

"İşte, gör! Her şey aslına dönmeye çalışır... benim aslım geçmişimdir, ona dönmem, onu düşünmem kadar olağan bir şey olamaz."

"Avucunu kapa!", dedi genç adam. "Avucunda kalanlar, geçmişlerinden koptular artık... onları dilediğin yere ulaştırabilirsin... Ve onlar gittikleri her yerde yeni olaylar-değişimler yaşarlar. Kendine daha fazla acı! Kendini özgür bırak!"

Yüreğinde yılların yükü vardı... Erkek, bir anda atabilir miydi bu yükü içinden... bir anda açılır mıydı göğün renkleri... bir anda görebilir miydi tüm renkleri...

"Belki!" dedi içinden... "Belki!" dedi kadın; fısıldar gibi...


Seçkin Deniz, 21/11/2001, 14:05

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder